Eskişehirliyiz.biz Ana Sayfa Eskişehir Apart Yurt Rehberi  
Üye Ol Üye Giriş
Eskişehir Forum Tartışma Platformu
www.eskisehirliyiz.biz
Ana Sayfa      
 
Forum

>yeni konu aç<  |  forum ana sayfa -- > Sağlık -- > Genel Sağlık

>Yanıtla<
>Cevap Yaz
PSİKOTERAPİ NEDİR?
Yazar Mesaj
elmaaile | Offline 25 Ocak 2014 Cumartesi 12:20  PSİKOTERAPİ NEDİR?
PSİKOTERAPİ NEDİR?

Toplumsal varlık olarak insanlar, temel ihtiyaçlarını doyurmak ve sağlıklı bir yaşam sürebilmek açısından, birbirlerine karşılıklı bağımlıdırlar. Herhangi bir tehlike anında, yakın çevresindeki insandan yardım isterler. Bu yardım talebi, fiziksel tehditleri savuşturmak yönünde olabileceği gibi, yaşam zorluklarının ve kayıplarının yol açtığı, ruhsal-manevi acıları gidermek amaçlı da olabilir.

Psikoterapi, en kaba tanımıyla başka birinin psikolojik sorunlarını, psikolojik araçlarla dindirme, giderme sanatıdır. Söz konusu araçlar, günlük dilde kullandığımız sözcüklerdir. Bu sözcükler, dertli, sıkıntılı, acılı bir insana el uzatıp, ona destek sunarak yararlı olmaktadır. Sözcüklerimizle başkalarına yol gösterebilir ve kullandığımız simgesel iletişimle, karşımızdaki insanın iç huzuruna kavuşmasını sağlayabiliriz.
Hangi kültürde ve hangi tarihsel dönemde olursa olsun insanlar, başkalarına yardım amacı ile teselli, yol gösterme, nasihat ve tavsiye biçiminde ilk elden, psikolojik araçları kullanmaktadır. Bu araçları daha ziyade aile yakınları, kimi zaman da bir yabancı kullanabilir.

Psikoterapi bu araçlardan iki temel özelliği ile farklılık gösterir. Birincisi, psikoterapiyi uygulayanlar, bu etkinliği yürütmek için özel bir eğitim görürler. Terapist, hastalarının ait olduğu toplum tarafından meşru bir otorite olarak kabul görmüştür. Bir meslek mensubu olarak, yetkili mercilerden onay almıştır. Terapi, hastanın yaşadığı sıkıntıların ve sorunların kaynağını açıklayan bilimsel bir kuram tarafından desteklenmektedir. Terapiye başvuranların sorunlarını giderme yöntemleri, özel ve meşru bir eğitim sonunda terapist tarafından kazanılmaktadır.
Psikoterapi, fiziksel müdahaleler yerine, simgesel bir iletişime dayandığı için, hastalardaki semptomların içeriği ve bu semptomların hastaların hayatlarında ne anlama geldiğini araştırmakla ilgilenir. İyileştirme aracı olarak etkileşimin ön planda olmasının önemli bir sonucu olarak, psikoterapilerin başarısı, tıbbi ve cerrahi girişimlerde olduğundan çok daha fazla, terapistin profesyonel becerisine ve doğrudan terapistin kişiliğine bağlıdır. Kognitif ve davranışçı terapiler, her ne kadar terapistin kişiselliğini olabildiğince dışarıda tutarak, kullanılan yöntemin nesnel ve bilimsel olmasının, iyileştirici olduğunu iddia etseler de, tedavide terapistin kişilik özelliklerinin payı inkar edilemez.

İlkeli ve doğru bir terapi şu gibi durumlarda yararlı olur:

1-Yaşam krizlerinin ortaya çıktığı zor zamanlar. Bu durumlarda terapi, hastanın ihtiyaç duyduğu duygusal bir yastık görevi icra eder. Çünkü ideal bir terapötik ilişki, hastaya, günlük hayatında bastırdığı yoğun duyguların serbestçe dışa vurulduğu ve onu yargılamayan anlayışlı bir terapist aracığı ile katarsis yaşadığı, elverişli bir ortam sunar. Terapist, hasta yakınlarının çoğunun davrandığı gibi, sorunları önemsiz olarak gören bir kişi değildir. Önemsenmek, belli bir oranda acıyı hafifletir. Tüm terapilerin ortak temeli bu ciddiye alınma ve önemsenmedir.

2-Nevrotik şaşkınlık ve bunaltı durumları: Nevrotiklerin içine düştükleri kafa karışıklığının, terapistin uygun bir rehberlikle sorunu formüle etmesiyle, hafiflediği bilinmektedir. Kaynağı müphem olan korku ve endişe içindeki anksiyöz bir hastanın durumunu, anlayacağı bir dille ona tanımlamak, bazen düzelme için yeterli olabilir. Duygusal olarak toparlanmış bir hastaya bazen daha ileri bir terapiye ihtiyacı olmadığını ifade etmek, çoğunlukla hasta üzerinde iyileştirici etki yapabilir.

3-Kayıpların ardından yaşanan yas durumları: terapist, bu kayıplarla nasıl başa çıkacağını göstererek yardımcı olabilir. Bu durumun örnekleri “Yaşam Krizleri ve Kayıplarla Baş Etme” başlıklı bölümde bulunmaktadır.

PSİKOTERAPİLERDE İYİLEŞTİRİCİ OLAN NEDİR?
19.yüzyılın başlarına kadar uygulanan psikoterapi girişimlerinde, hasta ile terapist arasındaki ilişkinin sonuç üzerinde önemli bir etkisi olduğu görülmüştür. Ancak Freud, bu konuya bambaşka bir derinlik katmıştır. Freud, psikanalizi inşa ederken, bulduğu serbest çağrışım tekniği ile nevrotikleri tedavi etmeye çalışırken, zaman içinde hastalarının kendisine, anne veya babasıymış gibi davranmaya başladıklarını gözlemler. Bu tepkilerin çoğunun saldırgan ve irrasyonel olduğunu fark eden Freud, başlangıçta bunları, analitik tedaviye bir direnç olarak değerlendirir. Çok ciddi çabalar sonucu sağlanan sevgi ve minnet duygularından bile vazgeçmeyi göze alan hastaların, saldırganca tutumlarının altında, başka bir anlam olduğunu keşfeder. Bu duygulara “ transferans” adını verir. Transferans, bir tür dirençtir ve aynı zamanda nevrozun yaşayan, nefes alan somut hayata geçmiş halidir. Freud bu tespitten sonra, transferanstan terapötik olarak nasıl yararlanabileceği sorusu ile meşgul olur. Freud’a göre, nihai olarak ele alıp çözümlemek koşulu ile, transferansın gelişmesine izin verilmeli hatta teşvik edilmelidir. Transferansa ait arzuların doğrudan doyumuna izin verilmemeli, fakat onu görmezlikten gelerek zamanla çözülmesini beklemek aymazlığına da düşülmemelidir. Tersine yorumlarla çözümlenmelidir. Bu çözümlemeden sonra ortaya çıkan duygularla yüzleşilmelidir. Transferansın işlevini anlamını hastanın doğru anlaması için, gerekli açıklamalar yapılmalıdır.
Transferansı sistematik bir şekilde inceleyen tek psikoterapi ekolü, psikanalizdir. Bu bakımdan psikanalitik terapilerdeki transferans olgusunu, biraz daha geniş tartışmak uygun olacaktır.
Hastaların çocukluklarında önemli kişilere, özellikle ana babaya karşı beslediği duyguların analiste aktarılması çok çeşitli şekillerde olmaktadır. Örneğin; babanın sert, otoriter hatta despotik olduğu bir aileden gelen bir hastada, tedaviye karşı başkaldırma eğilimi yüksektir. Bu tür hastalar amirleriyle iyi geçinemez, her türlü otorite figürü ile sert ve yararsız çatışmalar yaşarlar. Aynı şekilde analistle de ilişkisinde isyanla doludur, tedavideki “yanlışları” arar, analistin kendilerine karşı sert ve kaba olduğunu iddia ederler. Çocukluğunda babalarına duydukları bastırılmış nefret, bir bakıma analiste aktarılmıştır. Eğer analist hastası ile bu transferans durumunu ele alıp çözümlemez ise, hastada var olan “ otoritenin acımasızlığı” ön yargısı, doğrulanmış olur. Hasta nevrotik tutumunun farkına varmaz, davranış örneğini geriye doğru izleyerek görme ve çözüm yolları geliştirme imkânsız hale gelir.

Her nevrozlu hasta çocuksu arzular taşır. Hasta ve terapist arasında kurulan ilişkide bu çocuksu arzular, geçmişteki ilişki örneklerine benzemediği için, tatmin edilemezler. Dolayısıyla terapide, transferansın ortaya çıkması kaçınılmazdır. Terapi bir tür ana baba ile çocuk arasındaki ilişkinin yeniden yaşanması demektir. Ancak terapi, hastanın çocuksu arzu ve tutumlarının farkına vardırarak “ düzeltici bir duygusal deneyim” yaşanmasına olanak sağlar.

Elma Eğitim & Danışmanlık
www.elmadanismanlik.com
facebook/elmadanismanlik
Kızılcıklı Mahmut Pehlivan Cd.Gün Apt.No:18 Kat:1 Daire:5
0 222 230 21 51
 
>Yanıtla<
>Cevap Yaz
 


online ziyaretçi: 3483
online üye: 0
 
Telif hakkı saklıdır © 2000-2024 Eskişehir Reklam
Eskişehirliyiz.biz Anasayfa | Giris Sayfan Yap | Sık kullanılanlara ekle| WebMaster Kodu | İletişim  
eskişehir

eskisehir@eskisehirreklam.com