Zihinsel Yük Kadınları Sessizce Yoruyor! Sorumluluk Paylaşımı Tek Çözüm!

Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü Uyarıyor: Zihinsel Yük Kadınları Sessizce Yoruyor! Sorumluluk Paylaşımı Tek Çözüm!
Günlük yaşamın görünmeyen organizasyonu olarak tanımlanan zihinsel iş yükü, özellikle kadınlar ve anneler üzerinde derin etkiler bırakıyor. Planlamak, hatırlamak, ön görmek ve organize etmek gibi yıpratıcı sorumlulukların, uzun vadede stres, tükenmişlik ve çeşitli ruhsal sorunlara zemin hazırladığını belirten Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, bu yükü hafifletmenin tek yolunun yardım etmek değil, sorumluluğu paylaşmak olduğunu vurguladı.
Zihinsel İş Yükü: Görünmez Enerji Tüketicisi
Uzman Klinik Psikolog İnci Nur Ülkü, zihinsel iş yükünü "tıpkı bir bilgisayarın arka planında çalışan uygulamalar gibi enerji tüketen" bir süreç olarak tanımlıyor. Ülkü, "Evin işleyişini planlamak, eksikleri fark etmek, ihtiyaçları önceden sezmek, krizleri önlemek, detayları hatırlamak ve her bireyin yaşamını sürdürmesini kolaylaştırmak için sürekli tetikte olmak demektir" ifadelerini kullandı. Bu yükün fiziksel bir hareket içermemesi veya kolayca gözlemlenememesi nedeniyle genellikle fark edilmediğini, ancak zihnin sürekli çalışarak enerji tükettiğini ve uzun vadede sistemi yavaşlattığını belirtti.
Kadınlar, Annelik Rolüyle Zihinsel Yükü İçselleştiriyor
Özellikle annelerin, anneliği kutsal bir sorumluluk olarak gördükleri için bu zihinsel yükü sorgulamadan ve doğal bir görevmiş gibi üstlendiklerine işaret eden Ülkü, çocuk doğduğu andan itibaren anneden 'bilmek', 'ön görmek', 'düzenlemek' ve 'yetişmek' beklendiğini aktardı. Bir annenin zihnindeki günlük iç sesin örnekleriyle (kahvaltı planı, çocuk montu, misafir hazırlığı, aile ziyaretleri, doğum günü hediyesi, okul toplantıları vb.) bu yükün ne kadar yaygın olduğunu gözler önüne serdi.
Görünmez Yük, Görünmez Tükenmişlik
Sürekli plan yapmanın, hatırlamanın ve organize etmenin zihinsel enerjiyi tükettiğine dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Ülkü, bunun uzun vadede stres, tükenmişlik, dikkat dağınıklığı, uyku bozuklukları, duygusal patlamalar, sinirlilik ve depresyon gibi ruhsal sorunlara zemin hazırladığını ifade etti. "Çoğu annenin ‘yorgunum ama nedenini bilmiyorum’ dediğini" kaydeden Ülkü, fiziksel olarak bir şey yapılmasa da zihnin hiç durmadığını ve bu sürekli tetikte olma halinin hem bedeni hem de zihni tükenme noktasına getirdiğini belirtti. Zihinsel yükün çoğu zaman takdir edilmemesi ve görünmez olması, annede değersizlik hissi yaratarak kendisini yalnız, anlaşılmamış ve tükenmiş hissetmesine neden olduğunu açıkladı.
Yardım Etmek Değil, Birlikte Sorumluluk Almak Şart!
Toplumun, zihinsel iş yükünü genellikle kadınlara atfettiğini yineleyen Ülkü, kadınların evin düzenleyicisi, planlayıcısı, 'her şeyi bilen kişisi' rolüne sıkıştırıldığını belirtti. Erkeklerin ise çoğunlukla yalnızca fiziksel olarak yaptığı yardımların görünür hale geldiğini, ancak asıl yükün planlamakta, takip etmekte ve hatırlamakta gizli olduğunu söyledi.
"Erkek ‘yardım eder’, kadın ise ‘sorumludur’. Aradaki bu fark, zihinsel yükün adil biçimde paylaşılmasındaki en büyük engeldir" diyen Ülkü, bunun sadece bireysel ilişkilerin değil; kültürel kodların, medyanın, eğitim sisteminin ve yetiştirilme biçimlerinin bir sonucu olduğunu ifade etti. "Eşim istersem yapıyor zaten" veya "söylediğimde yardım ediyor" gibi cümlelerin zihinsel yükün halen kadında olduğunu gösterdiğini, çünkü bir kişinin görev alması için ona görev verilmesi gerekiyorsa sorumluluğun hâlâ o kişinin olmadığını vurguladı. Zihinsel yükün eşit paylaşımının, ancak iki tarafın da aktif şekilde görev üstlenmesiyle mümkün olacağını, babanın sadece çocuğu parka götüren kişi değil; okul kayıt tarihini bilen, beslenme çantasını düşünen, kıyafet alışverişini planlayan kişi de olması gerektiğini belirtti.
Farkındalık, İletişim ve Mükemmeliyetçilikten Uzak Durmak
Zihinsel yükle baş etmek için ilk adımın fark etmek olduğunu belirten Ülkü, yükün ne kadarının kendi isteğiyle, ne kadarının alışılmış rollerle taşındığını görmek gerektiğini söyledi. İkinci adımın bu yükü paylaşma konusunda açık iletişim kurmak olduğunu kaydeden Ülkü, "Suçlayıcı değil; ihtiyaç odaklı bir dille konuşmak önemlidir. ‘Bu konuları hep ben düşünüyorum, bu beni yoruyor. Senin de aktif katkına ihtiyacım var’ gibi cümleler etkili olabilir" dedi.
Üçüncü adım olarak mükemmeliyetçiliği bırakmayı öneren Ülkü, her şeyi eksiksiz yapma isteğinin zihinsel yükü daha da artırdığını, "Yeterince iyi anne" olmanın, "kusursuz anne" olmaktan daha gerçekçi olduğunu belirtti. Annelerin kendi kişisel alanlarını yaratmaları, dinlenmeye ve duygusal destek almaya hakları olduğunu kabul etmeleri gerektiğini, gerekirse psikolojik destek alınması gerektiğini vurguladı.
Son olarak Ülkü, zihinsel yükün dile getirilmediğinde, zamanla öfkeye, kırgınlığa, içe kapanmaya, kaygıya ve depresyona dönüşebildiğinin altını çizerek, "Sessizlik, bir tür görünmezliğe dönüşür. Ne yaşadığını kimse anlamaz çünkü söylemez. Bu da kadını iç dünyasında izole eder, ilişkilerde mesafe yaratır, tükenmişlik hissini artırır" sözleriyle uyarısını tamamladı.
Gönderen: journal