MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu - Eskişehir Haber

Eskişehir Politika

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu
Yayınlama: 14 Nisan 2021 Çarşamba
A+
A-

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: 

Hamza Adıyaman'ın PKK kampına kaçırıldığı ortaya çıktı. HDP ile ittifak kuranlar çocuklarımızın düşmanıdır.

EMEKLİ AMİRALLERİN DARBE İMALI BİLDİRİSİ

104 emekli amiralin servis ettiği darbe bildirisini haklı çıkarmaya, ifade özgürlüğü kisvesiyle maskelemeye çalışanlar milli iradeye içten içe tahammülsüz olan vesayetçi çevrelerdir. 

Kılıçdaroğlu'nun akli ve zihni melekeleri iyice laçkalaştı. İleri derecede su kaynatmaktadır. Katıldığı bir televizyon programında yolda İP Başkanı'nı ters köşeye yatırıp ortak görüş olursa cumhurbaşkanı adayı olurum sözleriyle niyetini açık etmesi, kazanacağından şüphe duyulmaması gerektiğini söylemesi zamanlama itibariyle üzerinde durulması gereken bir beyanattır. 

Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağından bu kadar eminse, kendisine çok güveniyorsa, buyursun aday olsun, korkakça değil mertçe milletimizin huzuruna çıksın 'ben de varım' desin. MHP'nin ve Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı çoktan bellidir.

(Kılıçdaroğlu'nun LBGT açıklaması) Ne milliyetçi diye ortada gezmeye ne de adamım demeye hakkı vardır.

104 emekli amirale önce zevzek diyen, sonra durumu kurtarmaya çalışan iplikçi başı, mahalle aralarında dedikodu yapar gibi konuşmaktadır. 

(Akşener'in 'küçük ortak' sözlerine tepki) Biz küçük ortaklıktan gocunmuyoruz. Kaldı ki milletvekili sayımızın 48 olduğunun da bilincindeyiz. Küçük diye hafife aldığı partimizi FETÖ kumandasıyla ele geçirmeye çalıştığını da unutmuş değiliz. Biz küçük olmasına küçüğüz ancak Rabbim hiçbir partiyi zilletin küsuratı yapmasın. Böylesi bir alçalmayı kimseye nasip etmesin. 

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’nin, TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma. 

 

 

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Medyamızın Değerli Temsilcileri,

Mübarek Ramazan ayının ilk gününde, haftalık olağan Meclis Grup Toplantımızı gerçekleştirmenin manevi hazzını yaşıyoruz.

Konuşmamın başında hepinizi saygıyla selamlıyor, başarılı ve sağlıklı bir hafta geçirmenizi diliyorum.

Hayatın yükünü omuzlamış bütün vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varoluş mücadelesi veren tüm kardeşlerimize en iyi dileklerimi sunuyorum.

Muhterem heyetinizin, aziz milletimizin ve Türk-İslam aleminin Ramazan-ı Şerif’ini tebrik ediyor, nice hayır ve hasenata kapı açmasını, hasretle beklediğimiz sıhhat ve selamet dolu günlere erişmeye vesile olmasını Yüce Allah’tan diliyorum.

Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem azabından kurtuluş olan Ramazan, üç ayların sonuncusu, onbir ayın sultanıdır.

Bir kez daha müşerref olduğumuz bu kutlu ay inananlar için bereket ve bolluk vahası; sabır, merhamet, hoşgörü ve paylaşma vadisidir.

Aynı zamanda ve daha önemlisi, doğru yolun, hak ile batılı birbirinden ayırmanın açık ve parlak bir delili olan yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’in indirildiği aydır.

Ramazan münasebetiyle cennetin kapıları ardına kadar açılırken, cehennemin kapıları kilitlenip şeytanlar zincire vurulmaktadır.

İnsanlığın maruz ve mahkûm kaldığı belaların dallanıp budaklandığı bir dönemde, nefis terbiyesine, kalp temizliğine, vicdan tefekkürüne, huzur tecellisine çok ihtiyacımız vardır.

Bu ihtiyaç hali her geçen gün daha da şiddetlenmektedir.

Maalesef insanlık tehlikeli bir girdabın ortasında, çözümü gittikçe karmaşıklaşan girift bir bulmacanın odak noktasındadır.

Bir yanda süregelen kanlı çatışmalar, sonuçsuz çekişmeler, iç savaşlar, hâkimiyet kavgaları, istikrarsız coğrafyalar, kutuplaşmış ülkeler, ekonomik zorluklar, zulüm ve adaletsizliklerin karanlık yüzü varken, diğer yanda gözle görülmeyecek kadar küçük, ama tahribat ve yıkımı devasa büyüklükte olan bir virüsün insanlığa meydan okuyuşu söz konusudur.

Açlık, yokluk, yoksulluk, yolsuzluk, terör kıtalara ambargo koyarken; ilkel dürtüler, ilkesiz yönetimler, iradesiz yöneticiler, itibarsız zihniyetler ne yazık ki beşeriyetin susadığı barış, refah ve huzur ufkunu da perdelemektedir.

İşte böylesi bir süreçte KOVİD-19 hastalığı insanlığa musallat olmuş, hayatın normal akışını temelinden, hem de kaygı verici ölçüde bozmuştur.

Elbette her şey Allah’tandır.

Derdi veren Allah, inanıyoruz ki, şifayı da bahşedecektir.

Her zorluğun içinde bir kolaylığın olacağını unutmadan önce tedbiri, sonra da tevekkülü rehber edinmeliyiz.

Ramazan ayında sağduyu ve sükûnet içinde orucumuzu tutup ibadetimizi yaparken, manevi muhasebeyi, insanlığın hal ve gidişatını mutlaka gözden ve gönülden geçirmemiz zaruridir.

Bu mübarek ayda kendimize dönerek, sevdiklerimize daha çok yönelerek, akıp giden hayatın biraz olsun hızını keserek virüsün yayılmasını engelleyebilir, bayramı aslına uygun olarak karşılayabiliriz.

Vuslat için sabretmeliyiz, biraz daha dişimizi sıkmalıyız.

Maske, mesafe ve temizlik şartlarına riayet kadar, Ramazan ayı boyunca uygulanması artık kaçınılmaz olan diğer kısıtlayıcı tedbirlerle bayramı ve müteakip dönemleri tıpkı eski günlerde olduğu gibi kucaklayabiliriz.

Dar gelirli vatandaşlarımızı gözeterek; esnafımızın, çiftçimizin, küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin talep ve hassasiyetlerini mümkün mertebe dikkate alarak bugünkü darboğazdan çıkabiliriz.

KOVİD-19’un tasallutundan kurtulabilmek için seferberlik içinde hareket etmeliyiz.

İnsan ve toplum sağlığının muhafazası, ayrıca KOVİD-19’la mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için hayati nitelikli kurallara mutlaka uymalıyız.

Dayanışmanın, duyarlılığın, empatinin, yardımlaşmanın güzelliklerini hep birlikte göstermeliyiz.

Biz öylesine büyük bir medeniyetin, öylesine kutlu bir tarih ve kültür zenginliğinin varisleriyiz ki, felaketin kayalıklarından fidan fidan serpilen, ağır sorunların çorak bağrından filiz filiz yeşeren birlik ve kardeşlik bahçemizde el ele tutuşmasını çok şükür biliriz.

Bu sayede mazlumların göz pınarlarından süzülen yaşları sileriz.

Küçücük yavruların soğuktan titreyen ellerinden tutarız.

Gariplerin ümidi, çare arayanların sesi, darda kalanların nefesi oluruz.

Çünkü biz büyük bir aileyiz, asil ve soylu bir milletin sevdalılarıyız.

Diyor ya şair;

Müslüman yürekler bilirim daha,

Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet.

Eller bilirim haşin hoyrat mert,

Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır,

Her kırışığı sorulacak bir hesabı,

Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.

Cenab-ı Allah’tan niyazım, bu mübarek ay hatırına KOVİD-19 illetinden Türk milletini ve tüm insanlığı esirgeyip bağışlamasıdır.

Ramazanımız mübarek olsun, dua ve ibadetlerimiz kabul olsun, Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

 

Muhterem Milletvekilleri,

Terörle mücadele kararlılıkla ve kahramanlıkla sürdürülmektedir.

Ocak ayında başlatılan Eren Operasyonları başarıyla ve yüksek bir moralle icra edilmektedir.

PKK’nın kış aylarında yuvalandığı alanlar birer birer temizlenmektedir.

Yaklaşık iki haftalık bir zaman aralığında bölücü örgütün üst kademe yöneticilerinin içinde yer aldığı 16 terörist etkisiz hale getirilmiştir.

Şırnak Bestler Dereler Domuz Dağı Bölgesi’nde hainler takibe alınarak mağaraları ve saklandıkları barınakları tespit edilmiş, ardından da isabetle vurulmuştur.

İkisi kırmızı, üçü de turuncu listede bulunan PKK’nın elebaşları ihanetlerinin bedelini canlarıyla ödemişlerdir.

Karların yavaş yavaş erimesi ve baharın gelişiyle birlikte saklandıkları deliklerden fareler gibi çıkmaya başlayan teröristler hamd olsun Türk milletinin gücünü, Türk devletinin kudretini bir kez daha görmüşlerdir.

Onlar kaçacak biz kovalayacağız, onlar yıkacak biz yapacağız, onlar saklanacak biz bulacağız, nitekim şehitlerimizin hesabını sonuna kadar soracağız.

Bölücü terör örgütünün sonu nihayet gelmiştir.

PKK can çekişmekte, acı içinde çırpınmakta, her yerinden dağılmaktadır.

Bu kanlı ve hain şebeke çocuklardan bile terörist devşirecek kadar alçaktır, şerefsizdir.

Bunlardan birisi olan Hamza Adıyaman Hakkari Kırıkdağı Köyü’ndeki okulundan kaçırıldığında henüz 8 yaşındaydı.

Ailesi gözyaşı dökerek yıllardır evlatlarının yolunu gözlemişti.

Önce Zap suyuna düşüp boğulduğunu söylediler.

Ancak Hamza Adıyaman’ın Irak’ın kuzeyinde bulunan PKK kampına kaçırıldığı fotoğraflarla ortaya çıktı.

Küçük bir çocuğun eline silah verilmiş, ölmeye ve öldürmeye programlanmıştı.

Şu rezalete bakınız ki, HDP’li bir kadın milletvekili de PKK’yı arkalamış, Hamza Adıyaman’ın ailesini suçlayarak aynen şunları söylemiştir:

“Zap suyuna düştü ve ailesi para karşılığında HDP il binası önünde oturtuluyor.”

Bu terörist kadının ruhu kirlenmiş, vicdanı lekelenmiş, iradesi rehin alınmıştır. Ve Meclis’te bekleyen fezlekesinin derhal işleme alınması hayat memat konusudur.

Hamza Adıyaman Zap suyunda değil, PKK’nın ihanet kampındadır.

Gerçekleri saklayan, çocukların dağa ve kamplara silah zoruyla kaçırılmasını çarpıtan kim varsa, dilerim ki bir gün kendilerini Zap suyunun dibinde bulurlar.

HDP’yle ittifak kuranlar aynı zamanda çocuklarımızın düşmanıdır.

Terörist Demirtaş’a siyasi maksatlarla müşfik ve müspet yaklaşanlar çocuklarımızın, kadınlarımızın, güvenlik güçlerimizin, hülasa Türk milletinin karşısında oluşmuş zillet cephesidir.

HDP’ye müsamaha ve merhamet analara hakaret, babalara hıyanettir.

3 Eylül 2019’dan itibaren Diyarbakır’da başlayan, ardından Van’a ve Hakkâri’ye kadar uzanan haklı eylemlerle HDP il binalarının önünde evlatlarının peşine düşen, katillerden ve işbirlikçilerden çocuklarını isteyen muhterem anaları selamlıyorum.

Anaların yüreklerinde patlayan volkanın, gittikçe yaygınlaşan infial lavlarının hainleri ve destekçilerini perişan edeceğine inanıyorum.

Diğer taraftan, 7 Nisan’da Zeytin Dalı Harekat Bölgesi’nde PKK/YPG terör örgütünün kanlı saldırısında kahraman Uzman Çavuşlarımız Ahmet Akdal ile Gökhan Çakır,

9 Nisan’da Eruh ilçesi kırsalında teröristlerle çıkan çatışmada ise kahraman Uzman Çavuşumuz Erkan Erdem şehit oldular.

Geçen hafta bir başka acı haber de Konya’dan geldi.

Türk yıldızlarına ait eğitim uçağının kaza kırıma uğraması sonucunda Pilot Yüzbaşı Burak Gençcelep şehit düştü.

Afrin şehidi Gökhan Çakır evladımızın saygıdeğer babası Hasan Çakır’ın hayranlık uyandıran şu sözleri aziz milletimizin ruh kökünün tıpkısının aynısıyla özetidir:

Şehit babası diyor ki: “Allah devletimize zeval vermesin. Vatan bölünmez şehitler ölmez. Bugün bir tane Gökhan gitti, ama bu sabaha kadar bin tane Gökhan gelecek. O kanı yerde bırakmayacaklar.”

Eruh kırsalında şehadet şerbetinden içen Erkan Erdem evladımızın elleri öpülesi annesi Hatice Erdem yaktığı ağıyla hepimizi hüzne boğmuş ve şöyle seslenmiştir:

“Vatan sağolsun, karlı dağları aştın da Türk bayraklarıyla geldin kuzum.”

Bu inanç bizde varken, bu dirayet bize hâkimken, bu vatan ve millet sevgisi bizimle bütünleşmişken, Türk milletini bölmeye, Türk devletini yıkmaya, Türk bayrağını indirmeye, Türk vatanını parçalamaya hiçbir zalimin, hiçbir zilletin, hiçbir muhasım ülkenin gücü yetmeyecektir.

Bir ölürsek bin diriliriz.

Bir gidersek bin geliriz.

Ancak milli varlığımız üzerinde operasyon yapmayı hedefleyen emperyalistleri ve uşaklarını asla affetmeyiz.

İstiklal deriz, ihanete ok gibi saplanırız.

İstikbal deriz, tıpkı 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi,  işgale yeltenenleri doğduklarına doğacaklarına bin pişman ederiz.

Aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Gazilerimize uzun ve sağlıklı bir ömür temennisiyle hürmetlerimi sunuyorum.

Şehitlerin kanı yerde kalmayacak, emanetleri çiğnetilmeyecektir.

Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti dünya durdukça var olacaktır.

 

 

 

Değerli Milletvekilleri,

Milli şahsiyetleri ihmal etmek, tarihin çağrılarına kulak tıkayıp dünün tecrübelerini yok saymak bir milleti mekanda köksüz, zamanda da öksüz bırakacaktır.

Bu nedenle tarihimizin herhangi bir döneminde, milletimize ve devletimize hizmetleri geçmiş muhterem ve müstesna isimleri saygıyla ve şükranla hatırlamak hepimizin boyun borcudur.

İtikadımıza göre ahde vefa imandandır.

Milli ve tarihi şahsiyetlerimizin doğru anlaşılması, doğru tanınması, doğru tanıtılması geleceğe ışık tutacaktır.

Rahmetle yad ettiğimiz Merhum Fevzi Çakmak, her ne hikmetse adına ve şanına yakışır şekilde konuşulmamaktadır.

TBMM Hükümeti’nde Milli Müdafaa Vekili, Ocak 1921’den itibaren de ilk İcra Vekilleri Heyeti Reisi olan Fevzi Paşa, 1924’ten 1944’e kadar Genelkurmay Başkanlığı görevini üstlenmiştir.

Cumhuriyet döneminde Atatürk, orduyu teslim ettiği Fevzi Paşa’ya büyük bir güven duymuştur.

Bu güvenin gerçek sebebi de, onun askerliğe sevdayla bağlılığı, askerin siyasete karışmasına karşı oluşu, bunun yanı sıra meşru hükümete sadakat ve itaatidir.

Milli ve manevi değerlerle dolup taşan Mareşal Fevzi Çakmak’ın devlet ve siyaset hayatında saygın bir yeri vardır.

Merhum İnönü’nün Cumhurbaşkanı seçilmesinde tarihi bir rolü olduğu herkesin ortak kanaatidir.

Fevzi Paşa’nın askerlikle siyasetin ayrı tutulması konusundaki tartışılmaz hassasiyeti onun demokrasi ve milli iradeye saygısının bir göstergesidir.

Önce Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili oluşu, sonra da Millet Partisi’ne katılarak demokrasi mücadelesini sürdürmesi her anlamda takdire şayandır.

1947 yılının Eylül ayında kendisiyle yapılan bir röportajda milletin hürriyetleriyle Kuvayı Milliye ruhu arasında ilişki kurması bir bakıma milli ve ahlaki duruşunu teyit etmiştir.

Fevzi Paşa 10 Nisan 1950’de hayata gözlerini yummuş, fakat dönemin hükümeti yas ilan etmeyerek, devlet radyosunda cenaze günü şarkılı türkülü eğlence programları yayımlayarak vefasızlığı ve vicdansızlığı resmileştirmiş, tescillemiştir.

Allah’tan rahmet niyaz ettiğimiz Mareşal Fevzi Çakmak Paşa her zaman kalbimizdedir.

1948’de kurulan Millet Partisi de Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyasi kökü, siyaset kaynağıdır.

Fevzi Paşa’yı bilmeyenlerin kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’mizi özümsemeleri, hakkını teslim etmeleri oldukça zordur.

Türk Silahlı Kuvvetleri millet ordusudur, kanun ordusudur, kahramanlık onurudur, ülkesine ve vatanına bedeli ne olursa olsun aşkla hizmet etmekte, fedakârlıkta sınır tanımamaktadır.

Bazı müflis, müfsit ve müfteri zihniyetlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’ni karalaması, töhmet altında bırakması planlı bir tertip, adi bir tuzaktır.

Demokrasi muhaliflerinin kahraman ordumuzu günlük siyasi tartışmaların içine çekme gayreti suçluluk psikolojisidir.

Merhum Fevzi Çakmak Paşa, “Batı Rumeli’yi Nasıl Kaybettik” isimli kitabında bakın ne demişti:

“Bir millet birlik olmazsa, oluşturacağı ordunun moral gücü zayıflar. Milletlerin ve devletlerin yenilgilerinin sebepleri iç zayıflıklarında aranmalıdır.”

Aynı görüşteyiz, aynı çizgideyiz, aynı fikirdeyiz.

Milli birlik ve beraberlik şuurunu bozmayı hedefleyenler, aynı zamanda Türkiye’mizin dört bir tarafta sürdürdüğü beka mücadelesini dinamitlemek isteyen mihraklardır.

Demokrasi ve milli irade üzerinde oynanan oyunun ana gayesi iç huzur ve barış ortamını baltalamaktır.

104 emekli amiralin hazırlayıp 4 Nisan gece yarısı servis ettiği darbe bildirisini haklı çıkarmaya, makul göstermeye, ifade ve düşünce özgürlüğü kisvesiyle maskelemeye çalışanlar milli iradeye içten içe tahammülsüz olan vesayetçi çevrelerdir.

Konu artık yargıdadır.

Bu bildirinin arkasında duranların kimler olduğu var, neyin amaçlandığı elbette bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle vuzuha kavuşturulacaktır.

4 Nisan bildirisine imza atmayan, ancak imza sürecinde açılan Whatsapp grubuna üye olan emekli bir amiral, hazırlanan metnin yayımlanmasından önce değiştirildiği iddiasını dile getirmiştir.

Madem öyleydi, 104 kişiden birisi çıkıp da bu bildiriyi niçin inkar edemedi? İmza attığım metin bu değildir itirazını niye yapamadı?

Emekli amirallerin iradesinin iğfal edildiğini ileri sürenler bize göre boşa konuşuyor, boşuna uğraşıyor, çünkü her şey gün gibi ortadadır.

Eğer bildirinin son hali İP’in yönetiminde bulunan ve ilk imzacı olan Ergun Mengi tarafından hazırlanmışsa, bunun izahını yapması gerekenler şüphesiz bellidir ve milletimiz açıklama beklemektedir.

CHP Genel Başkanı, emekli olmuş amiraller dünyanın neresinde darbe yapabilir, sorusunu pişkinlikle sorabilmiştir.

Anlaşılan Kılıçdaroğlu cehaletinin ve cüretinin kurbanı olmaktan herhangi bir rahatsızlık duymamıştır.

Talat Aydemir’in 20 Mayıs 1963 tarihindeki ikinci darbe teşebbüsü esnasında sadece emekli bir Albay olduğunu Kılıçdaroğlu dışında bilmeyen var mıdır?

Tarihine yüz çevirmiş, üstelik devri iktidarlarında vuku bulmuş bir kalkışmadan haberi bile olmayan CHP Genel Başkanı’na milletimiz nasıl güvenecek, nasıl inanacak, nasıl itibar edecektir?

Kılıçdaroğlu’nun akli ve zihni melekeleri iyice laçkalaşmıştır.

Sıkıştıkça denge ve kontrolünü kaybetmektedir.

İleri derecede su kaynatmaktadır.

Katıldığı bir televizyon programında, yoldaşı İP Başkanı’nı ters köşeye yatırıp “Ortak görüş olursa Cumhurbaşkanı adayı olurum” sözleriyle niyetini açık etmesi, bununla da kalmayarak kazanacağından şüphe duyulmaması gerektiğini söylemesi zamanlama itibariyle üzerinde durulması gereken bir beyanattır.

 

Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı seçimini kazanacağından bu kadar eminse, kendisine çok güveniyorsa, buyursun aday olsun, korkakça değil mertçe milletimizin huzuruna çıksın, ben de varım desin.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı çoktan bellidir.

Kılıçdaroğlu’nun elinden tutan yok, önüne geçen yok, aday olmasına bildiğimiz kadarıyla mani bir hal yok.

Ondan bundan kahkaha bekleyeceğine, kararını belirlesin, cesaretle de arkasında dursun.

Kılıçdaroğlu geçen haftaki grup toplantısında milliyetçilikle ilgili kuru sıkı atmış, işkembeden sallamış.

Bilmiyor ki, boş lakırdı karın doyurmaz, kuru gayret çarık eskitir.

Diliyle omuzunu kaşıyan CHP Genel Başkanı, yayladaki yoğurda mantı kesiyor, sudaki balığa soğan doğruyor, demem o ki, hayal peşinde koşup duruyor.

Yıkık değirmende altı ay bekleyen Kılıçdaroğlu, milliyetçiliğin ne olduğunu bana da dünyaya da gösterecekmiş.

Sayın Kılıçdaroğlu, çapına çaputuna, milliyetçilik senin ne haline?

Ne tuhaf ki, aksayanla aksıyorsun, suya gidenle susuyorsun, sofra gördün mü açım diyorsun.

Şunu aklından çıkarma ki, alçacık eşek binmeye kolaydır, yünlüce koyun yolmaya kolaydır, senin milliyetçiliğin ise yalan üstüne yalan koymaktır.

Dünyaya milliyetçiliği anlatacağım diyen Kılıçdaroğlu, gel onu sen benim külahıma anlat.

Bu şahsın, az evvel katıldığı bir televizyon programından bahsetmiştim.

Burada kendisine yöneltilen “LGBT, Türk aile yapısını bozuyor mu?” sorusuna, “Hayır, ilgisi yok, niye aile yapısını bozsun” diyen birisinin ne milliyetçiliği ağzına almaya, ne manevi değerlerden söz etmeye, ne de adamım diye ortalıkta dolaşmaya hakkı vardır.

Kendisine tavsiyemiz, milletimize gölge etmesin, nifak saçan diline hakim olsun, gökkuşağı renklerine bürünerek eylemine ve işine baksın, bizden de uzak kalsın.

CHP Genel Başkanı’nın ucuz ve uçuk üslubunun aynısı İP’in Başkanı’nda mevcuttur.

Bu zavallı devamlı surette bize küçük ortak diyor.

Sanıyorum tedavisi imkansız bir kompleksin içinde bocalıyor.

104 emekli amirale önce zevzek diyen, sonra yaş tahtaya bastığını anlayınca durumu kurtarmaya çalışan, arkasından da bize sataşan bu İp’likçi başı mahalle aralarında dedikodu yapar gibi konuşmaktadır.

Bir televizyonda, Sayın Cumhurbaşkanına seslenip 104 emekli amirali kast ederek “Bu insanları küçük ortağınızın gazına gelip mahkûm ettirmeyin” açıklamasında bulunmuştur.

Biz küçük ortaklıktan gocunmuyoruz.

Büyüklüğün Allah’a mahsus olduğu inancındayız.

Kaldı ki, milletvekili sayımızın 48 olduğunun da bilincindeyiz.

Küçük diye hafife aldığı partimizi, FETÖ kumandasıyla ele geçirme oyunlarını da unutmuş değiliz.

Biz küçük olmasına küçüğüz, ancak Rabbim hiçbir partiyi zilletin küsuratı yapmasın, böylesi bir alçalmayı hiç kimseye nasip etmesin.

Değerli Arkadaşlarım,

Rusya ile Ukrayna arasındaki sertlik tonu yüksek sürtüşmeler sıcaklığını korumaktadır.

Bizim nazarımızda kuzeyimizde yaşanacak çatışmalar ülkemizin ve Karadeniz’in güvenliğini riske atacaktır.

Bu iki ülke arasında aklıselimin öne çıkmasını samimiyetle temenni ediyoruz.

Ukrayna’nın toprak ve siyasi bütünlüğüne saygı esas olmalıdır.

Barış ve huzur denizi olan Karadeniz’in yeni ve şiddetli hegemonya mücadelelerine sahne olmaması hem çağrımız hem de beklentimizdir.

Moskova yönetiminin Ukrayna’daki Rus yanlısı ayrılıkçı Donbas bölgesine askeri müdahale seçeneğinin masada olduğunu ifade etmesi, ABD’nin iki savaş gemisini 21 gün süreyle Karadeniz’e göndermesi milli güvenliğimiz açısından endişe verici gelişmelerdir.

Sayın Erdoğan’ın 9 Nisan’da Putin ile telefon diplomasisi bölgesel gerilimin düşürülmesi çerçevesinde ciddi bir adımdır.

Ukrayna Devlet Başkanı’nın 10 Nisan’da gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti, bu kapsamda Sayın Cumhurbaşkanı’nın soğukkanlı, tutarlı ve gerçekçi yaklaşımı krizin yatışması konusunda bir umut uyandırmıştır.

ABD Dışişleri Bakanı’nın Rusya’yı Ukrayna&rsquo

Gönderen: haberler



Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar
Copyright © 2024