Devlet Bahçeli’den S-400 açıklaması! ABD’ye sert tepki - Eskişehir Haber

Eskişehir Politika

Devlet Bahçeli’den S-400 açıklaması! ABD’ye sert tepki

Devlet Bahçeli’den S-400 açıklaması! ABD’ye sert tepki
Yayınlama: 6 Ekim 2021 Çarşamba
A+
A-

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli, "S-400 konusundaki tutumumuz tavizsizdir. Türkiye neyi nasıl alacağının hesabını sadece millete verir." açıklamasında bulundu.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı  Devlet BAHÇELİ’nin, TBMM Grup Toplantısında yapmış oldukları konuşma.

Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Medyamızın Muhterem Temsilcileri,

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 27’inci Dönem 5’inci Yasama Yılı’nın bu ilk grup toplantısında sizleri en kalbi duygularla selamlıyor, sevgi ve saygılarımı paylaşıyorum.

Yurt içinde ve yurt dışında yaşayan aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda birlik ve dirlik mücadelesi veren değerli kardeşlerimize halisane duygularımla selam ediyor, şükranlarımı sunuyorum.

Allah’tan niyazım, her vatandaşımızın, her kardeşimizin işini kolay, bahtını da açık etmesidir.

Yaklaşık 2,5 aylık aradan sonra Gazi Meclis’imizin tekrar çalışmaya başlamasından duyduğum memnuniyeti bilvesile ifade ediyor, yeni yasama yılının en başta egemenliğin sahibi aziz milletimize, bununla birlikte saygıdeğer milletvekillerine ve parti gruplarına hayırlı olmasını diliyorum.

Kılı kırk yaran tecrübi bir aklın rehberliğinde, bağımsız bir vicdanın ve hür bir kafanın eşliğinde, uyanık bir şuurun yol göstericiliği altında, ufuk ötesini kavrayan bir fikir aydınlığıyla dava ve siyaset mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz.

Zan ve zehaptan uzak, önyargıdan ve vehimden azade, tutuk ve tufeyli bir duruştan ayrı sağlam bir duruş ve duyuş zenginliğiyle “ülkemize ve milletimize daha fazla ne yapabiliriz”, sorusunun cevabını arıyoruz.

Bunu ısrarla, inançla, itinayla yapıyoruz.

Huzur diyoruz, huzurlu bir geleceğin kilitlerini açmak için çırpınıyoruz.

İnsanı huzursuzluğa iten asıl hususun, cevabını bulamadığı veya bulsa bile mevcut şartlarda içinden çıkamadığı kronik soru ve sorun alanları olduğunu biliyoruz.

Söz konusu bu huzursuzluk halinin, aynı zamanda tatmin edici cevabı bulunamamış sorunların ve de zihni kurcalayan soruların varlığına işaret ettiğinin de farkındayız.

Bizim her soruya verilecek bir cevabımız, her soruna yönelik çözüm önerilerimiz vardır, her zaman da milletimizin emrine ve hizmetine bilaistisna amadedir.

Böylesi bir müktesebat ve mukavemet ışığında, taşıdığımız sorumlulukların fevkinde hareket etmeye kararlıyız.

Teslimiyet anaforuna düşmeden, taviz çukuruna devrilmeden yolumuza ve tarihi yolculuğumuza şevkle devam edeceğiz.

Çok şükür, istikameti sıratı müstakim olanlardanız.

İradesi sıradağlar gibi duranlardanız.

Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin sesidir.

Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin beka siperidir.

Milliyetçi Hareket Partisi Cumhur İttifakı’yla birlikte Türkiye’nin muazzam sinerjisi, akıl ve gönül enerjisidir.

TBMM’nin bu yeni yasama yılında Cumhur İttifakı olarak Türkiye’mize yapacağımız, sağlayacağımız ve kazandıracağımız pek çok yasal düzenleme, insanımızı huzur, refah ve esenliğe kavuşturacak yine pek çok sayıda adım ve kararımız olacaktır.

Bildiğiniz üzere, parti olarak Eylül ayıyla birlikte sahadaki temas ve çalışmalarımızı yoğunlaştırdık.

Siyasi faaliyetlerimizi ülkemizin her köşesine nüfus ve sirayet edecek şekilde yaygınlaştırdık.

Detaylarıyla planlayıp hayata geçirdiğimiz bölge istişare toplantılarımız vesilesiyle 81 ilimizin tamamına ulaştık.

4 Eylül 2021 tarihinde Afyonkarahisar’da başlayan istişare toplantılarımız devamında 9 ayrı bölgeyi kapsamış ve çok başarılı sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımızın koordinesinde; Başkanlık Divanı üyelerimiz, Meclis grup yöneticilerimiz, milletvekillerimiz, Merkez Yönetim ve Merkez Disiplin Kurulu üyelerimiz, il başkanlarımız, ilçe başkanlarımız ve teşkilatlarımızın diğer tüm kademelerinin katılımıyla toplantılarımız ifa ve icra edilmiştir.

Siyasette var olmanın ön şartı, önce bu oluşun bilincine varmak, müteakiben gereğini ülkenin tüm sathında samimiyetle yerine getirmektir.

Salgın şartlarını titizlikle dikkate alarak düzenlediğimiz bölge istişare toplantılarımız hamd olsun canlı, coşkulu, düzenli, disiplinli, verimli şekilde geçmiş ve nihayetlenmiştir.

Bu vesileyle bütün dava arkadaşlarımı yürekten tebrik ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi yaparsa en iyisini yapar.

Nitekim davamızın haklarını layıkıyla savunacağız.

Vatan ve millet sevdasının bayraktarı olacağız.

Başarmanın sınırı, mücadelenin de sonu yoktur.

Çünkü hayat ve hadiselerin akışı devamlı değişime uğramaktadır.

Bu değişimin momentini anlayanlar, bu değişimin sistemsel mekaniğini çözenler taktik çelişkileri, stratejik gelgitleri aşma becerisi gösterenlerdir.

Milliyetçi Hareket Partisi işte böylesi bir beceriyi muvaffakiyetle perçinlemenin, daha da ilerletmenin, olanla yetinmeyen bir hedef büyüklüğünün izindedir, munzam iddiasındadır.

İnandığımız sürece, ilkelerimizin irfanına, davamızın itibarına bağlı kaldığımız müddetçe ne bir engel tanıyacağız, ne de iftira ve ihanetlere boyun eğeceğiz.

Bilinmesini özellikle arzu ederim ki, hiçbir çılgın varlığımıza zincir vuramayacaktır.

Her defasında kükremiş sel olup bendimizi çiğneye çiğneye, dikilmiş korkulukları devire devire, korku tacirlerinden hesap sora sora mücadelemizi müthiş bir seciye ve selametle süsleyeceğiz.

Karşımıza geçip yapamazsınız diyenler çıkacak, onlara gülüp geçeceğiz.

Yine ve yeniden önümüzü kesmek isteyenler olacak, bir kez daha onları bomboş hayalleriyle baş başa bırakacağız.

Nefesi yetişmeyenlere, nefsi elvermeyenlere, kötü niyeti ve nimet bilmezliği gizlenemez düzeyde bulunanlara fırsat vermeyeceğiz, fitneyle örülmüş tuzaklarına düşmeyeceğiz.

Doğru duracağız, dürüst davranacağız, düzgün yaşayacağız, dengeli olacağız, milletimizin derdiyle dertlenip, sevinciyle serpileceğiz.

Nerede bir mazlum varsa elinden tutacağız, nerede bir garip varsa yanında bulunacağız, nerede bir hain çıkmışsa tam karşı cephesinde yerimizi alacağız.

Bizler Türkiye sevdalısıyız.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.

Ortak inanç ve şuurla, kutlu ülküler doğrultusunda kenetlenmiş iman neferleriyiz.

Değerli Arkadaşlarım,

Az evvel de dile getirdiğim üzere, bölge istişare toplantılarımız yüksek bir başarı ve katılımla gerçekleşmiştir.

Ancak geçtiğimiz Pazar günü, Ankara Bölge İstişare Toplantımızın öncesinde vuku bulan elim bir trafik kazası hepimizi ziyadesiyle üzmüştür.

Söz konusu bu toplantımıza iştirak etmek maksadıyla Bartın’dan yola çıkan ve dava arkadaşlarımızı taşıyan bir minibüs teessürle ifade etmek isterim ki, kontrolden çıkarak kaza yapmıştır.

Bu kazada Bartın Belediye Başkan Yardımcımız Ahmet Kömeç ile partimizin Bartın il yönetim kurulu üyesi Murat Sevilmiş kardeşlerimiz hayatlarını kaybetmiş, aralarında il, ilçe ve belediye başkanımızın da bulunduğu 14 dava arkadaşımız yaralanmıştır.

Bizleri hüzne boğan bu trafik kazasının hitamında, Bartın- Zonguldak karayolunda incelemelerde bulunmak ve acıları mahallinde paylaşmak üzere Genel Başkan Yardımcılarımız ve Ankara Milletvekillerimiz Sayın Yaşar Yıldırım ile Sayın Sadir Durmaz başkanlığındaki bir heyeti hemen görevlendirdik.

Elbette hüküm Allah’ındır, takdir Allah’ındır, elimizden gelen bir şey de yoktur.

Acılarımızı paylaşarak mümkün olduğunca hafifletmekten başka seçeneğimiz de yoktur.

Öncelikle hayata tutunamayıp ebediyete irtihal eden dava arkadaşlarıma Cenab-ı Allah’tan rahmetler diliyor, halen tedavi altında bulunan dava arkadaşlarıma acil şifalar temenni ediyorum.

Yola çıktıktan kısa bir sonra hayata veda eden kardeşlerim bizim nezdimizde her zaman dua ve hürmetle anılacak, geride kalan yakınları emanetimiz olacaktır.

Aramızdan ayrılan merhum kardeşlerimizin saygıdeğer aileleri başta olmak üzere, Bartınlı kardeşlerimin ve camiamızın başı sağ olsun diyorum.

Rabbim gufranıyla ve merhametiyle muamele etsin inşallah.

Muhterem Milletvekilleri,

Dünya, eski teorik şemaları sallayan yeni düşünsel keşiflerin, köklü zihniyet değişimlerini tetikleyen güçlü sarsıntıların tesiri altındadır.

Klasik tabirle söylersek, dünya ne eski dünya, insan ne eski insandır.

Ne var ki, beşeriyetin müşterek değerlerindeki gelişme hızı, baş döndüren değişim dinamiklerinin çok gerisindedir.

Bu çelişkiden mütevellit yığılan açmazlar ve çarpıklıklar hepimizin gündemini meşgul etmektedir.

KOVİD-19 salgının tehlike saçması, küresel ve bölgesel çatışmaların artan ölçeği, asimetrik ve ekonomik gerilimlerin yaygınlık kazanması, siyasi ve diplomatik kutuplaşmaların yumuşama emaresi göstermeyen sertliği aslına bakarsanız iyimserliğimizi bir hayli gölgelemektedir.

Bilim ve teknolojik atılımlardan dolayı dünya küçülmesine küçülmüştür, ancak insanlığı kapanına sıkıştıran nevzuhur meselelerin ağırlığı da günbegün fazlalaşmıştır.

İnsani felaketlerin, göç krizlerinin, göçmen akınlarının, sınır anlaşmazlıklarının, paylaşım kavgalarının, etnik ve mezhep rekabetlerinin, hegemonya mücadelelerinin, çok kutuplu dünyaya geçiş sancılarının neden olduğu karmaşa medeniyet ve milletler arasındaki soğumayı donma noktasına taşımaktadır.

Angola’dan Burkina Faso’ya, Çad’dan Kongo’ya, Etiyopya’dan Libya’ya, Mali’den Mozambik’e, Nijer’den Ruanda’ya, Güney Sudan’dan Uganda’ya, Afganistan’dan Myanmar’a, Pakistan’dan Filipinler’e, Suriye’den Irak’a, Yemen’den Ukrayna ve Kolombiya’ya kadar dünya üzerinde çok sayıda ülke ve bölge silahlı veya silahsız çatışma halindedir.

Ekonomi ve Barış Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2020 yılında küresel ölçekte vasat bulan şiddet ve silahlı çatışmaların maliyeti 15 trilyon dolara ulaşmıştır.

Kanlı çatışmalara giden büyük parasal meblağlar açlık ve yoksullukla mücadeleye ayrılsaydı dünya daha huzurlu, daha adil, daha güvenli, daha yaşanabilir hale gelebilirdi.

Aynı enstitü tarafından 2020 yılına damga vuran bu şiddet tablosunun sonucunda, GSYİH’sı en fazla zarar gören 10 ülke belirlenmiş, mesela Suriye’nin kaybı GSYİH’sının yüzde 81,7’si düzeyinde gerçekleşmiştir.

Karşımızdaki küresel tablo iç açan, umut saçan, yüreklere su serpen durumdan çok uzaktır.

Maalesef küresel kuruluşlar, uluslararası insani yardım örgütleri kaos mimarisini zayıflatmakta, krizleri azaltmakta hem yetersiz hem de acizdir.

Birleşmiş Milletler, beş ülkenin tekeline girerek onların baskı ve dayatma dozajı yüksek yayılmacı politikalarına kılıf hazırlamakla meşguldür.

Bir bakıma dünya düzeni, kontrollü istilaların, kumandalı istikrarsızlıkların güdümündedir.

Adaletsizlik ve eşitsizlik korkunç seviyelerdedir.

Gelir dağılımındaki uçurumlar, servet birikimindeki astronomik farklılıklar barış, huzur ve güvenlik damarlarını tıkamaktadır.

Batılı ülkelerin defolu siyaseti, husumetle yoğrulmuş stratejileri, işbirliği ve diyalog zeminlerini havaya uçuran anlayış ve angajmanları bölgemiz için başat tehdit, dünyanın önündeki başlıca risktir.

Bakınız ABD’ye bunu görürsünüz.

Bakınız AB ülkelerine bu karanlık manzaranın içyüzüne şahit olursunuz.

Sadece Batı menşeli bir basınç ve tazyikle yüz yüze değiliz.

Başta Rusya olmak üzere, aynı coğrafyayı, aynı kıtayı paylaştığımız müessir ülkelerle de ters düştüğümüz konu başlıkları, anlaşma ve uzlaşmada zorluk çektiğimiz sorun alanları varittir, vakidir.

Hükümet, maharet ve makuliyetle takip ettiği çok yönlü ve aktif diplomasiyle, farkı dönemlerde, farklı ve çıkarları çatışan taraflarla aynı masaya oturabilme, Türkiye’nin haklarını savunabilme dinamizmine sahiptir.

Bu bir denge siyaseti değil, dirayetli siyaset numunesidir.

29 Ekim 2021 Çarşamba günü, Soçi’de Rusya Federasyonu Devlet Başkanıyla 3 saatlik bir görüşme yapan Sayın Cumhurbaşkanımız Suriye başta olmak üzere iki ülkeyi doğrudan ilgilendiren meseleleri görüşme fırsatı bulmuştur.

İki liderin de memnuniyetini dile getirdiği, bunun yanında verimli ve yararlı neticelere kapı araladığı gün gibi aşikar olan Soçi Zirvesi Türkiye ile Rusya arasındaki netameli konuların en azından yumuşama ümitlerini ve mevcut statükoyu canlı tutmuştur.

Rusya’yla işbirliği alanlarının uçak motorları, savaş uçakları, uzay çalışmaları, gemi ve denizaltı yapımı hedeflerini kapsayacak şekilde genişleyecek olması her iki ülkenin de çıkarına uygundur.

Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi, Suriye’de kalıcı, nihai ve sürdürülebilir bir çözüm bulma vakti gelmiştir.

Ülkemizde misafir bulunan Suriyeli sığınmacıların evlerine ve yurtlarına güvenle dönebilmeleri, İdlib merkezli yeni bir göç dalgasının sınırlarımıza yığılmasına mani olabilmek için bahse konu çözüm ikliminin gerçekçi bir şekilde yeşermesi şarttır.

Türkiye, ikinci Afganistan olarak tarif ve teşhir edilen İdlib’de, radikal unsurların ayrıştırma sürecini iki yıl önce başlatmıştır.

Rusya Dışişleri Bakanı’nın ve Kremlin sözcüsünün farklı tarihlerde Türkiye’nin taahhütlerine uymadığını iddia etmesi gerçek dışıdır, üstelik saptırmadır.

Sayın Cumhurbaşkanımızla Putin arasındaki görüşme öncesinde, iç ve dış nifak kazanı kaynatılmış, Türkiye’nin İdlib’de ödünler vererek muhtemel bir anlaşmaya hazır olduğu ifade edilmiştir.

Fakat Soçi Zirvesi İdlib’in çok ötesine geçerek bütüncül bir perspektife bürünmüş, Türkiye ile Rusya arasındaki işbirliği imkanları derinlemesine ele alınmış ve karşılıklı anlayış ön plana çıkmıştır.

Kaldı ki, Suriye konusu kağıda dökülmüş, taraflarca üzerinde mutabakat sağlanmış bir konumdadır.

Soçi’de Suriye eksenli görüşmenin 3 başlıkta tekemmül ettiği anlaşılmaktadır.

Birincisi, İdlib, ikincisi 5 Mart 2020 Mutabakatı, üçüncüsü de Rusya ile PKK/PYD ilişkisidir.

Rusya ve Esad rejimi, İdlib’deki radikal terör unsurlarını bahane ederek askeri müdahaleleri son altı aydan beri arttırmıştır.

Rus hava saldırıları da Türkiye’nin M-4 karayolunun güneyindeki askeri varlığını ve üslerini direkt tehdit boyutuna ulaşmıştır.

Bu arada Eylül ayında İdlib’de şehit düşen ve rahmetle yad ettiğimiz üç vatan evladımız ise yüreklerimizi kavurmuştur.

PKK’ya, PYD’ye Moskova’da ofis açma imkanı sunan Rusya’nın İdlib’de terörle mücadele söylemi bize göre inandırıcı ve ikna edici değildir.

Rusya’nın bu yıl içinde İdlib merkezli gerçekleştirdiği operasyonların dörtte üçü Ağustos ayının ikinci yarısıyla Eylül ayının son haftasını kapsamıştır.

Sözde M-4 karayolunun güvenliğini sağlamak maksadıyla Suriye-Rusya ortaklığı tarafından bir kara operasyonu dahi gündeme gelmiştir.

Böylesi bir askeri operasyon demek, İdlib’de mukim insanların Türkiye’ye kaçmaları ve sığınmaları demek olacaktır ki, buna rıza göstermemiz, olur vermemiz hayal ötesi bir beklentidir.

Türkiye, 17 Eylül 2018 mutabakatıyla, 5 Mart 2020 mutabakatına bağlılığını defalarca vurgulamıştır.

Hatta Temmuz 2019’da ülkemize gelen S-400 Füze ve Hava Savunma Sistemiyle ilgili tavizsiz tutumumuz egemenlik onurumuzun doğal bir sonucu olarak cümle aleme ilan edilmiştir.

Malumunuz olduğu gibi, ABD yönetimi ise Rusya’dan silah ve askeri malzeme alan ülkelere muhtelif yaptırımları devreye sokmaktadır.

Bunlardan birisi olan “Amerika’nın hasımlarına yaptırımlar yoluyla karşı koyma yasası”Türkiye’yi de içeriğine almıştır.

Amerika yaptırım kartını masaya çıkardı diye devletimizin egemen vasfından vazgeçeceğimizi bekleyenler, bunu dileyenler, aldığımız füze ve hava savunma sistemini depolarda çürümeye terk edilmesini tavsiye edenler ya işbirlikçi mahluklar ya da iradesiz mankurtlardır.

Türkiye olarak neyi alacağımızın, ne zaman alacağımızın, nasıl alacağımızın, hangi vasıtaları kullanacağımızın ihtiyaç duyulan hesabını yalnızca büyük Türk milletine vereceğimizi herkesin bilmesinde yarar vardır.

Palavracı tiplerin, histerik kişiliklerin, patolojik siyasi zihniyetlerin ne dediğinin, ne söylediğinin, neyi önerdiğinin hiçbir ehemmiyeti yoktur.

ABD yönetimi yeni yaptırımlarla bizi tehdit ediyormuş.

Varsın etsinler, nasıl olsa alıştık, yaptırım var diye Türkiye Cumhuriyeti’nin şeref ve haysiyetini hiç kimseye çiğnettirmeyiz, hiç kimseye de böylesi bir teşebbüs şansını vermeyiz.

Yağlı kuyruk gördüler mi ağızlarının suyu akan içimizdeki emperyalist kalıntıların Türkiye’de hatırı sayılamaz, hükmü geçemez.

ABD, silah almayın diye ülkemize yaptırım gözdağı verirken, aynı anda Suriye’nin kuzey doğusunda ne işler çevirdiğini itiraf edecek dürüstlüğe sahip midir?

PKK’ya, YPG’ye suikast ve saldırı silahlarını bedelsiz vermeyi kendisine hak görüyor da, milli güvenliğimizi korumak amacıyla temin ettiğimiz silahlar mı gözüne batıyor?

Teröristlerle ittifak içinde olan bu ülkenin şaşkın ve şuursuz yöneticileri Türkiye’yi ne sanıyorlar?

Hainlere gelince mubah olan, Türkiye’ye gelince ne hakla günah sayılıyor?

2 Ekim 2021 Cumartesi günü, Bingöl’ün Genç ilçesi Yolçatı köyünde yaşanan bir elektrik arızasını gidermek için yola koyulan iki işçimizi, yola tuzaklanan el yapımı patlayıcıyı uzaktan patlatarak şehit eden PKK’lı şerefsizler, ABD’nin kelepir beslemeleri, emperyalizmin kiralık tetikçileridir.

Şehit işçilerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve mesai arkadaşlarına da sabır ve başsağlığı diliyorum.

Afganistan’ı bu hale getiren kimdir?

Dünya üzerinde 800 noktada 350 bine yakın askeri konuşlandırarak yapmadığını bırakmayan ülke Türkiye’ye ne anlatıyor? Dost ve müttefiklik onların lügatinde düşmanlıkla mı tanımlanıyor?

YPG’li terörist Mazlum Kobani kod isimli alçak, 28 Eylül 2021 tarihinde, The Times Gazetesi’ne verdiği demeçte, Biden’in Suriye’de kendilerini terk etmeyeceklerine dair söz verdiğini ileri sürüyor.

Üstelik ABD Merkez Kuvvetler Komutanı güvence vermek, Biden’in sözlerini aktarmak için bu teröristbaşını ziyaret ediyor.

Terörizmin paravan yapılanması olan Demokratik Suriye Meclisi’nin sözde yürütme kurulu başkanı ABD’nin bölgede kalacağını söylüyor.

Kimin kimlerle yürüdüğü netleşiyor, sis perdesi aralandıkça aralanıyor.

Biz HDP demek PKK demektir diyorduk, meğerse bu denkleme ABD de bağımsız değişken olarak eklenmiştir.

Yüz kızartıcı, utanç verici, insanlık değerlerini hiçe sayan kanlı bir ittifak Türkiye’ye karşı kurulmuştur.

Biraz sonra temas edeceğim üzere, böylesi bir dönemde, CHP Genel Başkanı’nın sözde Kürt sorununu telaffuz etmesi tesadüf müdür?

Yoksa iç işgal cephesine restoresi ve yeni baştan dizaynı yapılarak siparişi verilen bayatlamış sömürge teklifi midir?

Nedir bu gelişmelerin sır ve gizemi?

Tam da bu sırada, FETÖ irtibatlı Demokrat Partili bir senatör Temsilciler Meclisi’nin gündemine Ülkü Ocaklarını getirmiştir.

Şu işe bakınız! Şu talihe bakınız! Şu feleğin oyununa bakınız!

2022 yılı ABD Ulusal Savunma Yetki Yasası’nın Temsilciler Meclisi’nde onaylanan metninde, “Ülkü Ocakları”nın bir terör örgütü olup olmadığı hakkında ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından rapor hazırlanmasını öngören bir madde de yer almıştır.

Yine bazı Avrupa ülkelerine benzer şekilde Milliyetçi-Ülkücü Hareket açıkça, adice hedef alınmıştır.

Bu konuda söyleyeceğim sözler saatler boyunca konuşsam yine bitmez.

9 Ekim 2021 Cumartesi günü, Türk Gençlik Kurultayı’na teşrif edecek kardeşlerim hep bir ağızdan elbet gerekli cevabı vakar ve asaletleriyle vereceklerdir.

Ancak anlamadığım şudur; bu kadar mı korkuyorlar bizden? Bu kadar mı kabuslar görüyorlar Ülkücülerin varlığından? Bu denli mi ürküyorlar cesaretimizden?

Ben, Ülkü Ocakları’nda yetişmekten iftihar eden bir Genel Başkanım.

Hayatım boyunca kalbimin ve fikrimin bir köşesinde Milliyetçi Hareket Partisi’ni, diğer köşesinde Ülkü Ocakları’nı bir sancak gibi taşıdım.

İkbal için değil, Türklüğün muzaffer şafağının sökmesi, Türk milletinin istiklal ve istikbal haklarının ebed müddet muhafazası için Ülkücü oldum, Ülkücü yaşadım, vakti saati geldiğinde can emanetini de Ülkücü olarak Rabbim’e teslim edeceğim.

Bundan da şeref ve bahtiyarlık duyacağım.

Dünyaya bir kez daha gelsem, bin defa Ülkü Ocaklarına giderdim, yine Ülkücü Hareket’in bir ferdi olurdum.

Ne güzel de söylemiş Hz.Mevlana; “insanı ateş değil kendi gafleti yakar; herkeste kusur görür kendisine kör bakar. Neye nasıl bakarsan o sana öyle bakar.”

Yine demiş ki, “insan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa değeri o kadardır.”

Ey ABD’nin Temsilciler Meclisi, ne anlatsak boş, ne söylesek yararsız.

Ne biliyorsanız onu yapın, elinizden geleni ardınıza koymayın.

Ülkü Ocakları’ndan şehit çıkar, gazi çıkar, kahraman çıkar, vatan ve millet sevdalısı çıkar, devlet ve siyaset adamı çıkar, sanatçı ve bilim insanı çıkar, velhasıl adam gibi adam, yiğitler yiğidi insan çıkar.

Bir tek çıkmayacak teröristtir, haindir, devlet ve millet düşmanıdır.

Eğer ille de terörist arıyorlarsa, terör örgütü görmeye merak sarmışlarsa, onlara Pensilvanya’ya bakın diyeceğim, FETÖ’yü kurcalayın diyeceğim, PKK’ya, YPG’ye, DEAŞ’a odaklanın diyeceğim, velakin nafile, çünkü baktıkları yerde görecekleri yalnızca kendileri olacaktır.

 

Muhterem Arkadaşlarım,

Türk milleti üzerinde hesabı olan zalim ve muhasım çevreler, her dönemde kullanıma müzahir figüranları elleriyle koydukları gibi bulmuşlar, onları havuç-sopa stratejisiyle çemberlerinde tutmuşlardır.

Bizim gibi görünen, ama bizden olmayan; yerli gibi duran, ama yabancılara ajanlık yapanlar sürekli milli ve manevi hassasiyetlerimizle oynamışlardır.

Zira aldıkları zelil talimatlar, altında ezildikleri diyet listeleri bunu gerektirmiştir.

Anadolu coğrafyasındaki varlığımız Türk milleti adıyla 950 yıllık bir maziye sahiptir.

Partiler ve siyaset üstü yüksek politikamızın yönünü tarihin ve coğrafyanın zorunlulukları çizmiştir.

Bu kapsamda, 13 Kasım 2009 tarihinde, TBMM Genel Kurulu’nda yapmış olduğum konuşmamda aynen şunları söylemiştim:

“Adı üstünde, jeo-politik, üzerinde yaşanılan coğrafyanın yöneticilerine yüklediği yönetim sorumluluğunu ve vizyonunu tanımlar.

Yüksek siyaset, kaynağını ve duruşunu coğrafyadan alır. Her coğrafyanın doğal ve zorunlu politikası vardır.

<

Gönderen: esgundem



Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar
Copyright © 2024