Devlet Bahçeli’den Yunanistan’a sert tepki! - Eskişehir Haber

Eskişehir Politika

Devlet Bahçeli’den Yunanistan’a sert tepki!

Devlet Bahçeli’den Yunanistan’a sert tepki!
Yayınlama: 10 Ekim 2021 Pazar
A+
A-

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türk Gençliği Büyük Kurultayı'nda konuştu. Yunanistan'a tepki gösteren Bahçeli, "Milli mücadelede denize süpürdüklerimiz bir kez daha kıyıya çıkmanın arayışındadır." dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen 'Türk Gençliği Büyük Kurultayı'nda katıldı. Yunanistan'a tepki gösteren Bahçeli, "Milli mücadelede denize süpürdüklerimiz bir kez daha kıyıya çıkmanın arayışındadır." dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’nin, “Türk Gençliği Büyük Kurultayı’nda’’ yapmış oldukları konuşma

Aziz Türk Gençliği,

Muhterem Ülküdaşlarım,

Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler,

Medyamızın Saygın Temsilcileri,

Bu muhteşem tabloyu, dosta güven düşmana korku salan bu coşku ve heyecan dalgasını görmekten, bizatihi şahit olmaktan biliniz ki kıvanç duyuyor, iftihar ediyorum.

Yürekleri vatan, bakışları bayrak, duruşları mızrak, sevdaları berrak olan Türk gençliği nerede diye soranlara, işte buradalar diyorum, dimdik ayakta olduklarını haykırarak bildiriyorum.

Ülküsünde eriyen kavruk yüzlü yiğitler burada.

Geleceğin teminatı Türk gençliği tüm görkemiyle bu salonda.

Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen “Türk Gençliği Büyük Kurultayı” münasebetiyle her bir misafirimizi, her bir kardeşimizi özlemle selamlıyor, en içten hürmet ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Bu müstesna organizasyonda emeği geçen Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Sayın Ahmet Yiğit Yıldırım kardeşim başta olmak üzere, Ocağımızın tüm mensuplarını, tüm dava ve yol arkadaşlarımı ayrı ayrı tebrik ve teşekkür ediyorum.

Hepinizi kucaklıyorum, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz diyorum.

Değerli Kardeşlerim,

Can vardır, candan ve canandan ileri; kan vardır, kardeşliğin ve kader birliğinin iradesi.

Şeyh Edebalı’nın dediği gibi, insanlar vardır, şafak vaktinde doğar; akşam ezanında ölürler.

İnsanlar vardır, insanlık abidesi, insanlığın ağarmış yüzleridir.

Yine Şeyh Edebalı damadı Osman Gaziye nasihat ederek diyor ki, “üç kişiye acı: Cahiller arasındaki alime, zenginken fakir düşene, hatırlı iken itibarını kaybedene.”

Devamında ise şu ibret verici sözlerini paylaşıyor:

“Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyetli değildir. Haklı olduğunda mücadeleden korkma. Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.”

Türk gençliği, canımızdan ileri, kardeşliğimizin ve kader birliğimizin irade gücüdür.

Milliyetçi-Ülkücü gençlik hem haktan yana, hem halktan taraf, hem de hakikatin yanındadır.

Yönü doğru olanın yükü ağırdır.

Eğri bacadan doğru duman çıkmayacaktır.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılamayacaktır.

Sizler istikbalin huzur ve güven veren müjdelerisiniz.

Sizler eğilmez başın, çökmez dizin, bükülmez bileğin, kırılmaz belin timsallerisiniz.

Merhum Necip Fazıl diyor ya, “bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…Zaman bendedir, mekân bana emanettir şuurunda bir gençlik…”

İşte o gençlik sizlersiniz.

Akıp giden zaman nehrinde boş yere sürüklenmeyen, mekanın ruhuna ülkülerini anlatmaktan bir an olsun vazgeçmeyen iman erlerisiniz.

Merhum Arif Nihat Asya’nın isabetle vurguladığı gibi, sizler büyük Türkiye’yi gerçekleştirecek olan Ülkücülersiniz.

Güneş gibi parlak, bulut gibi bembeyazdır kalpleriniz.

Bilmezsiniz kötülük, bilmediniz yalan ne demek.

Bakınız ne kadar yürekten söylüyor, gençliği nasıl da tarif ediyordu Merhum Ömer Seyfettin:

Bir kahraman gördüm, gençti, güzeldi.

Atlamış maziden binlerce seddi,

Kır atıyla sanki canlı bir yeldi.

Sordum: “Nereye?” – “Ben giderim” dedi,

“Tarif olunamaz bir şana doğru…”

Geldiğiniz yer şandır, gideceğiniz yer şan ve şeref istikametidir.

Türk gençliğine de ancak bu yakışacaktır.

Merhum Ömer Seyfettin “Yeni Lisan” isimli makalesinin sonunda gençliğe şöyle seslenmişti:

“Ey Gençler, sizi bekleyen vazifeler pek ağırdır. Siz bütün dünyaca silinmek istenilen bir milleti kurtaracaksınız… Uyanınız, galebe için düşmanlarınızı tanımak lazımdır.”

Sadece düşmanı değil, kendimizi de tanıyıp bileceğiz.

Zira insanın kendisini tanıması irfandır, çevreyi tanıması ilimdir.

İlmi bilen aldanmaz, imanı bilen aldatmaz, kendini bilen aldatılamaz.

Milliyetçi-Ülkücü gençlik, ne aldanan, ne aldatan, ne de aldanandır.

Çünkü Ülkücü imanının hükmünü, vakarının ve varlık bilincinin haysiyeti yapmıştır.

Çünkü Ülkücü cehaletle savaşa, tembellikle mücadeleye, vatanı ve milleti için fedakârca çalışmaya kendini adayan yüksek vasıflı, yüce gönüllü insan demektir.

Bu adanma hali aşığın maşukuyla rabıtası gibidir.

Bilgi, görgü ve tecrübeyle vasat bulan şuur, sadece bu çağın değil, her çağın söylem ve eylem deposudur.

Şuurlu insan, kendini sürekli aşma kararlılığı, hayatın gerçekleriyle sürekli güncelleme kabiliyeti gösteren insandır.

Şuur varsa yılgınlık kaybolur.

Şuur varsa çılgınlık dizginlenir, taşkın heyecanlar frenlenir, denetimsiz ve kontrolsüz hevesler gemlenir.

Şuur, ufuk ve milli gurur sahibi Türk gençliği istikbalin mesajı, istiklalin meşalesidir.

Bu mesaj silinmeyecek, bu meşale sönmeyecektir.

Sizler Cumhuriyet’in yüzüncü yıl dönümünün kutup başlarısınız.

Henüz yazılmamış destanların parlak müelliflerisiniz.

Hayalleri gerçeğe dönüştürecek potansiyel güçsünüz.

Ülkülerimizin şafağında doğacak aydınlık vicdanı maşeri vicdanla buluşturacak, zalim hesapları buruşturup atacak, hain emelleri budaya budaya kökünü kazıyacak ümitsiniz, özlemsiniz, beklenen serdengeçtilersiniz.

Tarihin derinliklerinde altın çağlarımız vardır, önemli olan bu çağları gelecekte de inşa ve ihya etmektir.

Sert çizgili bölünmelerin önünü kesecek, birliğimize ve kardeşliğimize ölüm fermanı yazan alçakları önüne kattığı gibi kovalayacak, bu şer cephesinin uykularını kaçıracak kim var diye sorulduğunda; arkasına önüne, sağına soluna bakmadan biz varız diyen Türk gençliği bekamızın ve milli beraberliğimizin can damarıdır.

O damar ki, milli kudret ve kuvvetin meskenidir.

Aziz Atatürk’ün ifade ettiği üzere, “muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.”

Nitekim hiç kimse fıtrat değişir zannetmesin, bu kan yine o kandır.

Merhum vatan şairimiz Akif’in dediği gibi;

“Bir damar patlamasın sel götürür memleketi, yoksa göstermeye Rabbim o elim akıbeti.”

O elim akıbetin hasmı, karşı siperi, karşısında duran muazzam cesaret kaynağı Türk gençliğidir.

Yine Akif’in işaret ve ilan ettiği şu gerçek hepimiz için kutlu bir hedeftir:

“Yaşayan görecektir: Türkiye ve Türklük ölmeyecektir.”

Aziz milletimizin, mazlum toplumların, mağdur milyonların ezeli fecri yakında doğacaksa bunun mimarı milletim, vatanım, bayrağım, mukaddesatım, mukadderatım diyen Türk gençliğinden başkası değildir.

Nasıl bir gençlik? Tarihine, kültürüne, medeniyetine, öz değerlerine, inançlarına ve ruh yapısına sımsıkı bağlı erdemli, enerjik ve sorumluluk sahibi bir gençlik.

Nasıl bir gençlik? Şahsiyetli olmayı insan olmanın ön şartı gören bir gençlik.

Nasıl bir gençlik? Peşin hükümlerin tuzağından, önyargıların prangalarından kurtulmuş bir gençlik.

Nasıl bir gençlik? Vicdan ve irade bağımsızlığına hiçbir zaman ipotek koydurmamış bir gençlik.

Nasıl bir gençlik? Muhayyilesine kelepçe vurdurmayan, muvaffakiyette sınır tanımayan, mücadeleye geriden bakmayan, yaşadığı zamandan taşan, biteviye taşma iradesi taşıyan bir gençlik.

Nasıl bir gençlik? Haraba kul olmayan, hüsrana uğramayan, nefsine teslim olmayan, nesilleri ihmal etmeyen, hürriyete sırtını dönmeyen, muhannete muhtaçlık çekmeyen bir gençlik.

Nasıl bir gençlik? Atasını, anasını, babasını sayan; küçüklerini seven, çevresiyle barışık, çehresiyle ışık saçan, sözü bir özü bir adam gibi adam olan bir gençlik.

 Nereye giden bir gençlik? Kızılelmaya, Turan ülküsüne, yükseldikçe yükselme kararlılığıyla İ’la-yi Kelimtullah’a giden bir gençlik.

Nereye giden bir gençlik? Hakk’a, halka, hakikate, hidayete koşar adım giden bir gençlik.

Nereden gelen bir gençlik? Ecdadının emanetlerini omuzlayarak fikriyle ve ülküleriyle ahlak, akıl ve adaletin sinesinden milli ve manevi değerlerle bezenmiş, bu suretle beş bin yıllık Türk tarihinden doğup gelen bir gençlik.

Hangi vasıtaları kullanan bir gençlik? Demokratik ve yasal vasıtalardan süzülüp milletinin imkan ve kaynaklarını kullanarak büyük hedeflere odaklanan bir gençlik.

Bu gençlikle aşılmaz engeller aşılır.

Bu gençlikle zulmetin perdeleri yırtılıp atılır.

Bu gençlikle zaferlerimizin ümit çeşmesi sonsuza kadar akar durur.

Aziz Dava Arkadaşlarım,

Sevgili Bozkurtlar, Asenalar,

Dava insanı her türlü yokluğu ve zorluğu göze alarak yola çıkan, mücadelesine tarihsel boyut, kültür ve medeniyet boylamı katan, aynı şekilde sistem ve metodolojik derinlik kazandıran kişidir.

Dava insanı olmak, kalabalıklar arasında kaybolmak değil, gerekirse yalnızlığı göze alabilmektir.

Bu bir kaçış veya kopuş hali değildir.

Herkesin gittiği yol doğru yol olmayabilir.

Kendine güvenen, fikrine güvenen, ruh kökünden gücünü alan bir dava insanı, yeri gelirse, inandığı yolda tek başına kalabilmeyi, yine de ülkülerinden taviz vermemeyi bir hayat gerçeği olarak kabul etmelidir.

Efendimizin şu buyruğu iman ve dava insanı için nimet gibi görülmesi gereken bir davranış ve deyiş kalıbıdır:

“Allah’a yemin ederim ki güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler yine de bu davadan vazgeçmem, Ya Allah bu dini hakim kılar ya da ben bu yolda yok olur giderim.”

Muhammedi ahlak işte budur.

Milliyetçi-Ülkücü gençlik bu ahlakla yoğrulmuştur.

Bu gençlik ki, Kerbela’da Yezid ile kazanmaktansa, Hz.Hüseyin ile şehit olmaya talip bir gençliktir.

Firavunla bir olmaktansa, sonunu düşünmeden Hz.Musa’yla Kızıldeniz’e açılacak bir gençliktir.

Kürşat’ın kırk çerisiyle Çin Sarayı’na baskın yapan yiğitlerin ahfadı bugün burada, adeta kıyamdadır.

Davamız bir gönül hareketi, bir sevda hafızası, bir ecdad hatırasıdır.

Bu davanın burcu olan Milliyetçi-Ülkücü gençlik ise, düşmeyecek kaledir, teslim olmayacak ahlak cephesidir.

Tıpkı Ergenekon’dan çıkar gibi, tıpkı demir dağları eritir gibi, tıpkı aya doğru başını kaldıran bir Bozkurt gibi, tıpkı 400 çadırlık Türkmen obasından bir cihan imparatorluğunu çıkaran devasa kahramanlık gibi, Türk gençliği de yürüyecek, yürüdükçe zalimleri şaşkına çevirecektir.

Teröristler saklanacak ve sinecek yer arayacaktır.

Türk ve İslam düşmanlarını korku dağları saracaktır.

Dikkat ediniz, tüm gözler üzerinizdedir.

Tüm dikkatler size çevrilmiştir.

Temkinli olmalısınız, tedbirli olmalısınız, sağduyulu ve soğukkanlı harekete mecbursunuz.

Pusuya yatmışlar sizleri kolluyorlar.

Pencere aralığından size bakıyorlar.

Uyuyor musunuz, uyanık mısınız? Bunu analiz ediyorlar.

Rehavette misiniz, tetikte misiniz? Bunu araştırıyorlar.

Aciz misiniz, çevik misiniz? Bunu sorguluyorlar.

Sefahatte misiniz, seferde misiniz? Buna bakıyorlar.

Uçarı mısınız, ufuk sahibi misiniz? Bunu gözlüyorlar.

Dağınık mısınız, hazır mısınız? Bunu merak ediyorlar.

Cevap sizdedir, söz sizdedir, karar sizindir.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket her zaman hedefe konulmuştur.

Biliyorlar ki, bu cepheyi çiğnemeden vatanı teslim alamazlar.

Biliyorlar ki, bu davayı geçmeden Türkiye’yi geçemezler.

Çanakkale’de durduklarımız tekrar silaha sarılmıştır.

Milli Mücadele’de denize süpürdüklerimiz bir kez daha kıyılarımıza çıkmanın arayış ve amacındadır.

Son Ülkücü düştüğü yerde kanını toprakla karıştırmadıkça, son neferimiz son nefesinde bile tamam demedikçe, son namlu sükût etmedikçe yastığımız mezar taşı, yorganımız toprak, bu can bu bedene dar olsun ki, Türkiye’nin diz çöktüğünü hiç kimse göremeyecektir.

Boyun veririz, ama boyun eğmeyiz.

Hani bir söz vardır ya, bizim rahat edemediğimiz yerde hiç kimse istirahat edemez.

Varsayalım çakal sürüsü kurdu tuzağa düşürdü, fakat kurt tuzaktan nasıl kurtulacağını değil, bedelini nasıl ödeteceğini, bu tuzağın hesabını nasıl soracağını düşünür.

Kışı geçiririz geçirmesine, ama yediğimiz ayazı asla unutmayız, unutturmayız.

Milliyetçi-Ülkücü gençliğe iftira atanlar bilsinler ki, iftirayla olmadık, iftirayla da ölmeyiz.

Türk gençliğini çıkarları uğruna istismar yarışına girip ihanet şartlarını bir senaryo kapsamında yaygınlaştırmak için körpe dimağları kullanmaya heves edenler günahın ve zilletin pençesindedir.

Düşüncesi ne olursa olsun, siyasi ve ideolojik tercihi nasıl tezahür ederse etsin, kökeni ve doğduğu yer nereyi gösterirse göstersin, bu millet benim, bu vatan benim, bu bayrak benim diyen her kardeşimi kucaklıyor, pir-ü pak alınlarından öpüyorum.

Analarını, babalarını hürmetle de selamlıyorum.

Onların derdi okullarını bitirmek, bir meslek ve iş sahibi olmak, bir yuva kurmaktır.

Meşru her eleştirinin, samimi her sitem ve yakınmanın başımızın üstünde yeri vardır.

Kimseye gücenecek, gönül koyacak halimiz yoktur.

Hür ve bağımsız bir kafanın sorgulaması, hayata eleştirel bakması, beklentilerini demokratik ve yasal çerçevede dile getirmesi doğaldır, gençlerimiz için bu insani hak iki kere doğal görülmelidir.

Ancak biz gençliğimizi sokakta bulmadık, sokaklara teslim edemeyiz.

Onların akıllarını çelmek için geceli gündüzlü kara propaganda yapan terör örgütlerine, marjinal sol gruplara, merdiven altı yapılara, zilletin çukuruna düşmüş Türkiye muhalifi siyasilerin köhne ve kötürüm hesaplarına peşkeş çektirmeyiz.

Gençliğin sokağa düşmesi, geleceğimizin ayağa düşmesidir.

Gelecek ayağa düştü mü, yıkım ve yok oluş kapıya dayanmış demektir.

Türk gençliğinin zihni devamlı alarm halinde olmalıdır.

Fikirleri her an gelişmeye açık bulunmalıdır.

Günlük hayatın süratli değişimlerine intibak edecek esnekliğe, eyyamcılığa prim vermeyecek düzeye ulaşmalıdır.

Boğaziçi Üniversitesi Rektörü’nün otomobiline yarı çıplak çıkıp üzerinde tepinen mahlûkatın Türk gençliğine mensup olması imkânsızdır.

Üniversite kapılarında polise, öğretim üyelerine, üniversite yönetimine meydan okuyan, taş atan, ellerinde sopayla dolaşan, önüne gelene hakaretleri saydıran, kimi gördüyse sövüp sayan bir güruhun Türk gençliğini değil, hain planları temsil ettiği çok açıktır.

Bunlar ne öğrenci, ne de gençtir.

Bunlar Türkiye düşmanlarının üniversitelere sızdırmaya çalıştıkları nöbetçi ve niyeti karanlık taşeronlarıdır.

Bize hiç kimse haktan, hukuktan, adaletten, eğitim özgürlüğünden, ondan bundan bahsetmesin.

Biz kimin neye hizmet ettiğini, ederini, alçak emellerini gayet iyi biliyoruz.

Öğrencilerimizin haklı talepleri, meşru beklentileri, yurt, barınma ve günlük maişet kaygıları makul ve mantıklı ihtiyaçların seslendirilmesidir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti temel insani istekleri karşılamakla mükelleftir, kaldı ki yapılan da budur.

Ancak yurt diyerek banklarda yatmak da neyin nesidir?

Üstelik bu reziller terör örgütü bağlantılıdır.

Bunlar genç veya öğrenci değil, ajan provokatörlerdir.

Gezi parkı olaylarında iç isyana kalkışan bunlardır.

6-8 Ekim olaylarında Türkiye’yi karıştırmak isteyen bunlardır.

Terör örgütlerinin hücre evlerinde kanlı eylem planları yapan bunlardır.

Duvarlara zulüm 1453’te başladı yazan soysuzlar bunlardır.

PKK’nın, DHKP-C’nin, MLKP’nin tasması boğazlarına geçen bunlardır.

Kopuklar, kaçaklar, çapulcular öğrenci falan değil, düpedüz şehir eşkıyasıdır.

Grup kürsüsüne CHP ve HDP iltisaklı kebapçıyı çıkarıp sözüm ona bize nazire yapan, HDP’li bölücü kebapçıların gönlünü almak, gözüne girmek için bir zamanlar methiyeler düzdüğü partisini taşlayan ekmeksizler, erdemsizler, haydi çıkın da bir eşkıyayı kürsülerde konuşturun.

Yetmez, ama evet diyorsanız, haydi irtibat halinde olduğunuz FETÖ’cülere, PKK’lılara da mikrofon verin.

Nasıl olsa öğrenci kisveli ajanlara göğsünüzü gere gere arka çıkıyorsunuz.

Hatta bir ara Ülkü Ocaklarına haydut diyecek kadar alçalabiliyor, acınacak hallere düşüyordunuz.

Gavurun kılıcını sallayıp haçlı beşiğinde sallanmak, terör örgütlerinin arka bahçesi, Türk düşmanlarının figüranı olmak hiç kimseyi İYİ, hiç kimseyi demokrat, hiç kimseyi de yerli ve milli yapmaz.

Yapsa yapsa işbirlikçi yapar, kötü yapar, melanetin seyisi yapar.

Öğrenci arayan CHP, İP, HDP ve diğerleri gelsinler de buraya baksınlar.

Türk gençliğinin asaletine tanık olmak isteyenler şu gıpta edilecek manzaraya dikkat etsinler, yürekleri yetiyorsa gelsinler de, çakmak çakmak parlayan, alnı temiz, ahlakı temiz, bahtı açık, gönlü geniş gençlerimizi görsünler.

Velakin yapamazlar, çünkü gözleri var görmez, kulakları var duymaz, dilleri var söyleyemez.

Nitekim kalpleri mühürlü, vicdanları esirdir.

Ülkü Ocaklarına haydut diyenler hayasızdır, yüz karasıdır, dönektir, devşirmedir, faşizmin ipte oynattıkları kuklalardır.

Bir de Ülkü Ocaklarına terör örgütü yaftası vurmaya, böylesi bir çamuru sıvamaya çalışanlar vardır ve sizler bunları yakından biliyorsunuz.

Geçtiğimiz Salı günkü grup toplantımızda demiştim ki, “9 Ekim 2021 Cumartesi günü, Türk Gençlik Kurultayı’na teşrif edecek kardeşlerim hep bir ağızdan elbet gerekli cevabı vakar ve asaletleriyle vereceklerdir.”

Öyle bir cevap veriyorsunuz ki, duruşunuzla ve coşkunuzla bütün şer odaklarını zangır zangır titretiyorsunuz.

Ben de diyorum ki, kahrolsun şer odakları, çok yaşasın Ülkü Ocakları.

Yaramız yok, gocunacak halimiz de yok.

ABD Temsilciler Meclisi, terörist görmek istiyorsa, teröristi tanımak ve bilmek merakındaysa Ülkü Ocakları’na değil, yeni dost ve müttefiki yanaşmalarına bakmalıdır.

Ülkü Ocakları’ndan terörist değil, terörizmin can düşmanı çıkar.

Ülkü Ocakları’nda haydut değil, haydutlara dünyayı dar edecek inanmışlar yetişir.

Almanya’dan ABD’ye kadar Ülkü Ocakları’yla kıyasıya uğraşanlar, küresel bir mesele haline getiren insanlık fukaraları duyun bu sesi, işitin bu salondan yükselen mesajı, açık açık söylüyorum, sizden korkan sizin gibi namert olsun.

Sizden kaçınan, sizden çekinen sizin gibi çürüyüp gitsin.

Davamızdan, hak bildiğimiz yoldan dönersek de gök girsin kızıl çıksın.

ABD eski Dışişleri Bakanlarından Kissinger’e ait olduğu ileri sürülen bir sözü bu vesileyle paylaşmak istiyorum: 

“Amerika olarak neden güçlüyüz biliyor musunuz? Biz aramızdaki vatan hainlerini öldürürüz. Diğer ülkelerdeki vatan hainlerini ise kahramanlara dönüştürürüz.”

Hamd olsun, ABD Ülkü Ocaklarını kahraman görmüyor, bu şekilde değerlendirmiyor.

Onların kahramanı zillettir, PKK’dır, PYD’dir, YPG’dir, FETÖ’dür, DEAŞ’tir, terörizmin diğer eli kanlı örgütleridir.

Ülkü Ocakları aslen ve esasen kahramandır, bunu tescil etmeye mezun yegâne merci Türk milletidir, Türklüğün vicdanıdır, Türk-İslam ülküsünün ruh köküdür.

Milliyetçi-Ülkücü gençlik, bugün doğru sayılanın yarın yanlış çıktığı, bugün güzel görünenin yarın çirkin ilan edildiği bir dünyada, kendi varlığını sonsuz dalgalanmalardan kurtaracak değişmez değerlere, zamanlar üstü milli ve manevi servetlere sarılmak zorundadır.

İşin özünde sürdürülebilir bir muvaffakiyet için bu kaçınılmaz önemdedir.

Bizim için harici ve dahili bedhahların övgüsüyle yergisi aynı kırattadır.

Bizi seven, gönlünde ve yüreğinde taşıyan bir millet vardır, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan kardeşlerimiz vardır.

Kovboyun sevgisi tren soyuluncaya, posta arabası yağmalanıncaya kadardır.

Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar
Copyright © 2024