Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatabilmek - Eskişehir Haber

Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatabilmek

Bediüzzaman Said Nursi’yi Anlatabilmek
Yayınlama: 23 Mart 2015 Pazartesi - 7.276
A+
A-

Yazıma başlamadan önce Bediüzzaman Said Nursi’yi rahmetle anmak istiyorum. Mekanı Cennet bahçelerinin gülleri arasında olur inşallah. Bütün İslam Alemi’nin başı sağolsun.

Bediüzzaman Said Nursi, Hakk’ın o güzel rahmetine kavuşana kadar, her zaman ve bütün ömrünü insanların Yüce Rabbimize iman etmeye ve de Kuran ahlakını sürekli olarak yaşamaya davet etmiş olup, bütün gücüyle ittihadı İslam’ın gerçekleşmesi için çalışmış olup, Hicri 1300’lü yılların en büyük İslam Alimlerinden olan Bediüzzaman Said Nursi 12 Mart 1878 yılında Bitlis ilinin Hizan ilçesine bağlı olan Nurs köyünde dünyaya gelmiştir.

Bediüzzaman Said Nursi, hayatının bütün anlarında, Yüce Rabbimizin yolunda samimi mücadele etmenin en güzel ve özel örneklerinden biri olarak söyleyebiliriz. Said Nursi genç yaşta edindiği dini bilgi ve pozitif bilimlerdeki o derin bilgisi, bütün devrim ilim çevrelerinden de kabul görmüş olup, küçüklükten beri o keskin zekası, fazlasıyla kuvvetli olan hafızası ve de fazlasıyla üstün kabiliyeti nedeni ile de “çağının eşsiz olan güzelliği” anlamını taşıyan “Bediüzzaman” sıfatı ile anılmaya başlanmıştır.

Bediüzzaman Said Nursi, Güneydoğu ve Doğu illeri için en büyük ve önemli ihtiyacı eğitim proplemini çözmek için eğitim bilimlerinin yanında din bilimleriyle beraber bu derslerinin okutulması ve de Medresetüz Zehra isminin verdiği bir üniversitenin kurulumu için 1907 yılında da İstanbul’a gitmiştir.

Bediüzzaman Said Nursi, büyük ve derin bilgisiyle bütün çevre illere bile kendisini kısacık sürede kabul ettirmiş olup çeşitli dergilerde, gazetelerde bir sürü makalesi yayınlanmıştır. Burada Bediüzzaman Said Nursi meşrutiyet ile hürriyet gibi tartışmaların içerisine girerek o zaman ki hükümete destek vermiştir. Buna rağmen dönemin hükümeti, İstanbul ilinde olan talebelerin, ilim adamlarının, siyasetçilerin ve medrese hocalarının ona olan ilgisinden fazlasıyla rahatsız olmuş.

Bediüzzaman Said Nursi, dönemin hükümeti tarafından öncelikle akıl hastanesine oradan da hapishaneye gönderilmesini sağlamışlardır. Daha sonrasından serbest bırakılsa da yayınladığı makaleler ve de yaptığı bir sürü konuşmalardan birleştirici rol oynamasına rağmen, 1909 yılı Mart ayının 31’in de olaya karıştığı iddia edilerek haksız ithamlarla tutuklanıp idam talebiyle bile yargılanmış olup, yalnız sonuç olarak da yine beraat etmiştir.

Bediüzzaman Said Nursi yaşadığı bu olaylardan sonra tekrardan Doğu bölgesine hareket etmiştir. 1.Dünya Savaşında kendi talebeleriyle milis kuvveti oluşturup vatanın savunmasına katılmışlardır. Gönüllü olarak alay komutanı olarak büyük başarılar gösteren Bediüzzaman Said Nursi, 1.Dünya Savaşında Rusya’da esir düşmüş olup, üç yıl boyunca süren esaretin ardından Sibirya’daki esir kampından kurtularak gizli bir şekilde tekrardan İstanbul’a dönmüştür.

İstanbul ilinde ilim çevrelerinin ve de devlet büyükleri tarafından büyük bir ilgiyle karşılanan Bediüzzaman Said Nursi, İslam Akademisi olan Darül Hikmet’i İslamiye azalığına tayin edilmiştir. Bediüzzaman Said Nursi o kadar büyük bir zattır ki bu akademiden aldığı paralarla da kendi kitaplarını bastırıp ücretsiz bir şekilde dağıtıyordu. Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’un işgali sırasında işgalcilerin ne tür niyetlerinin olduğu ortaya koymakta olan Şeytanın Altı Desisesi (Hutuvat’ı Sitte) adı altında uyarıcı broşür hazırlamış olup , bu hareketi de, İngiliz işgal kuvvetleri komutanının emriyle ölü yada diri bir şekilde ele geçirilmek üzere sürekli ve her yerde aranmasına sebep olmuştur.

Bediüzzaman Said Nursi, Milli mücadeleyi her zaman savunmuş ve de destek olmuştur. Mutafa Kemal tarafından da Ankara’ya davet edilen Bediüzzaman Said Nursi 1922 yılında Ankara’da devlet merasimiyle karşılanmıştır. Burada Said Nursi’ye kendisine yapılan milletvekilliği, şark umumi vaizliği ve diyanet işleri başkanlığı tekliflerini de kabul etmemiştir. Dünyevi mevkilerinin tamamen geçici olduğunu bilen, sadece ahireti isteyen Bediüzzaman Said Nursi siyasetten her zaman uzak kalmıştır.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri yıllarca sürgün hayatı sürmüştür. 1925 yılında Şeyh Said isyanı çıktığı zaman, bu olayla herhangi bir alakası olmadığı halde, Van ilinden alınıp Burdur iline oradan da Isparta’ya sürgüne götürülmüştür. Tabi Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı’nın büyük bir kısmını sürgünde olduğu bu dönem de ele alıp yazmıştır.

Ömrünü yaklaşık olarak neredeyse 30 yılının tamamı sürgünlerde hapisler geçiren bu büyük zat, bu kadar zor şartların altında bütün ömrünü İttihadı İslam’ı savunarak geçirmiş büyük bir ilim insanıdır.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleriyle birlikte kendisine sımsıkı ve sadakatle bağlı olan Nur talebelerinin büyük fedakarlıklarla, büyük çilelerle yaptıkları çalışmalar sonucunda, Yüce Rabbimizin izniyle Risale-i Nur’un temsil ettiği en güzel sevgiyle dolu olan İslam ahlakı, Anadolu’nun her tarafında kökleşmiş olup, kimsenin onu Anadolu’nun bağrından koparıp söküp atması da mümkün değildir.

Bediüzzaman Said Nursi’nin en güzel sözlerinden olan “Korkmayınız! Ben ki küfrün belini kırdım. Daha o, bu memlekete, bu coğrafyaya hükümferman olamaz!” diyen Üstad, neredeyse bir asra yakın ömrünün tamamını zulümler, baskılar, tehditler altında hapishanelerde, nezarethanelerde, sürgünlerde geçirmiştir. Bu kadar kötü şartlara rağmen kendi inancından, kendi kararlılık ve azminden asla ödün vermemiş bu büyük zat, hapishaneleri nezarethaneleri kendisi için her zaman bir medrese olarak görmüş olup, Denizli hapishanesinde yazdığı Meyve Risalesi’nde şöyle ifade etmiştir.

“…Eskiden beridir ben hiçbir zaman az bir ihaneti ve tahakkümü kaldırmadığım halde; sizleri yeminli temin ederim ki ahiret’e imanın nuru ile kuvveti bana öyle bir tahammül, sabır, metanet, teselli belki de mücahidane, karlı bir imtihan dersinden daha fazla daha büyük bir mükafatı kazanmam için öyle bir şevk verdi ki, ben bu risalenin başında dediğim gibi, kendimi hep Medrese’i Yusufiye ünvanına layık bir hayırlı ve güzel medresede biliyorum.” (Risale’i Nur Külliyatı, Meyve Risalesi)

Değerli dostlarım makaleme son noktayı koymadan önce, Üstadımızın o bilge sözlerini sizlerle paylaşıp öylece noktalamak istiyorum.

Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki,  bütün vaktini ona sarfediyorsun!

Milletin imanını selamete götürsem, Cehennem’in alevleri arasında yanmaya razıyım!

İslamiyet Güneş Gibidir, Üflemekle Sönmez! Gündüz Gibidir, Göz Kapamakla Gece Olmaz! Gözünü Kapayan Yalnız Kendine Gece Yapar! diyerek noktalıyorum.

Yüce Rabbim Mekanını Cennet Eylesin.

Amin…

Vesselam…

 

“Mehmet KIZILKAYA”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024