Çığlıkların Ardındaki Toplumsal Kırılma
Toplum olarak fark edemediğimiz, belki de yüzleşmekten kaçındığımız bir kırılmanın girdabında debelenip duruyoruz farkındaysanız?
“Son dönemlerde intihar vakalarının artış gösteriyor ve hatta sıradanlaşıyor olması, aslında çok daha derin ve yapısal sorunların dışa vurumudur!” diye düşünüyoruz..
Buna benzer durumları da yalnızca bireysel psikolojik sorunlarla açıklamak sanırız eksik olur ki; toplumsal, ekonomik, kültürel ve ruhsal boyutları olan derin kırılmalar vardır mutlaka!
Örneğin;
Maddi kaygıların yoğunlaşması, ekonomik baskı, işsizlik, geçim derdi ve sürekli gelecek kaygısı insanı içsel olarak tüketmektedir!
Zira insan, et ve kemikten oluşmuş bir varlık olmanın yanında; psikolojik ve sosyal yanı çok daha geniş alanlara yansıyan çözümlenmesi güç, mucizevi bir varlıktır!
Günümüzde birçok insan kendini yalnız, değersiz ve bağlantısız hissediyor gibi sanki..
Maneviyat denilince;
İnançlar bütününün yanında anlam, bağ, umut ve özellikle aidiyet duygusunu da kapsayan bir olguyu anlamalıyız..
Bu duygular zayıfladığında, özellikle inanç ve aidiyet duyguları zayıflamaya başladığında kişi yaşamın yükünü daha fazla hissedecek, hatta ağırlığı altında ezilmeye başlayacaktır.
Bunların yanında gündelik hayatımızı baskı altında tutan ‘Toplumsal Değer Yargıları’ analiz edildiğinde;
Özellikle gençlerimize maddi anlamda mükemmel hayatlara sahip olmak gerektiği algısının dayatıldığı görülür!
Nereye baksanız;
Başkalarıyla kıyaslanma, hız, tüketim ve performans baskısı var!
Aslında bunlar insanlar arasında gizli bir tükenmişliğin yoluna da taşlar döşemekte!
Modern yaşamla birlikte geniş aile düzeninden çekirdek aile düzenine geçiş birçok toplumda aile bağlarının niteliğini değiştirmekle kalmamış, aile bağlarının kopmasının da önünü açmıştır!
Eskiden öyle miydi?
Ana-Baba ve birkaç kardeş, eş ve çocuklarıyla aynı çatı altında yaşayabiliyor, dede ve ninenin varlığı ve otoriter yapıları, aile ne kadar geniş olursa olsun, aile üzerinde bir koruma kalkanı oluşturuyordu!
Ya çekirdek aile yapısı?
Aile bölünüp küçüldükçe bireyler sorunlarıyla tek başlarına kalmakta,
Yardım isteyebilecek bir el bulamama gibi çaresizlik sarmalında debelenmeler başlamakta ve sonuçta;
Belki de farkında olmaksızın;
“Buraya Kadarmış!” anlayışıyla, “Hayat ya da Yaşam” dediğimiz sahnede perdenin indirilmesi yoluna gidilmektedir!



