Gebeliğin kadının cinsel yaşamı üzerine
etkileri
Gebeliğin erkeğin cinsel yaşamı üzerine etkileri
CİNSEL İLİŞKİNİN SAKINCALI
OLDUĞU DURUMLAR
Giriş
İnsanda
açlık, susuzluk, korunma gibi içgüdülerin yanında amacı
insan neslini devam ettirmek olan cinsellik içgüdüsü
vardır. Bu içgüdü insanın libido ("cinsel arzu")
adlı iç enerjisini harekete geçirir. Bireyin cinselliği
kaynağını bu enerjiden alır.
Cinsellik konusu gelişmiş toplumlarda insanların birbirleriyle
rahatlıkla paylaşabildikleri bir konuyken, gelişmekte
olan toplumlarda halen bir tabu olarak varlığını sürdürmektedir.
Cinsel yaşamın bu tabu özelliğini koruması nedeniyle
gebelikte cinsel yaşam da anne ve baba adaylarının doktorlarına
çoğu zaman sormadıkları ve belki de soramadıkları, bu
yüzden de bilgilerinin yetersiz olduğu bir konu olmaya
devam eder. Doktorlar da çoğu zaman anne ve baba adaylarıyla
yaptıkları görüşmelerde bu konu üzerinde fazla durmazlar.
Cinsellik konusu çoğu durumda gebelikle ilgili bir problem
yaşandığında gündeme gelir ve bu durumda da genellikle
cinselliğin bir süre yasaklanması sözkonusu olur.
Gebelik dönemi anne adayında çeşitli bedensel ve ruhsal
değişikliklerin meydana geldiği bir dönemdir. Libido
(cinsel arzu) bu değişikliklere göre gebeliğin bazı
dönemlerinde azalabilir, bazı dönemlerinde normale dönebilir,
hatta bazen artış gösterebilir. Libidodaki bu değişiklikler
anne adayında oldukça belirgindir. Baba adayında ise
libido değişiklikleri genellikle hafiftir ya da hiç
değişiklik gözlenmez.
Bu sayfanın amacı cinsel yaşam hakkındaki bilgilerinizi
tamamlamak ve özellikle de gebelikte bu alanda ortaya
çıkan değişiklikler hakkında fikir sahibi olmanızı sağlamaktır.
Aranızdaki cinsel uyumun gebelikte de sürmesi herşeyden
önce ortaya çıkan bu değişikliklerin kökenini anlamanıza
bağlıdır.
Gebeliğin kadının cinsel yaşamı üzerine etkileri
Anne adayının cinsel yaşamında ortaya çıkan değişiklikler
gebeliğin dönemlerine göre ayrı ayrı ele alınabilir.
Birinci trimester (ilk üç
aylık dönem)
Gebeliğin bu ilk dönemi özellikle ilk gebeliğini yaşayan
anne adaylarında gebeliğe bağlı bulantı-kusma, yorgunluk,
uykuya eğilim, meme hassasiyeti gibi belirtilerin sıkça
yaşandığı bir dönemdir. Bazı anne adaylarında "tiksinme"
eşinin normal vücut ve nefes kokularına bile tahammül
edemeyecek kadar ileri boyutlarda olabilir.
İlk gebeliğini yaşayan anne adayları bu dönemde gebelikte
kendilerini nelerin beklediği konusunda endişelere kapılabilirler.
Özellikle plansız oluşan gebeliklerde doğum sonrası
artacak olan sorumluluklar, anne rolünü üstlenmede yaşanacak
zorluklar, doğumun ve aileye katılacak yeni bireyin
getireceği maddi yük ve diğer sosyal özellikler anne
adayında kaygı ortaya çıkmasına neden olabilir. Duygusal
dalgalanmalar, bedenin gebeliğin ilerlemesiyle alacağı
görüntü ile ilgili olumsuz düşünceler yine erken gebelik
döneminin sık rastlanan ruhsal değişiklikleri arasındadır.
Bazı anne adayları bu dönemde cinsel ilişkinin kendilerine
ya da bebeklerine zarar vereceği, düşüğe neden olacağı
korkusunu yaşayabilirler.
Tüm bu bedensel ve ruhsal değişiklikler libido azalmasına
ve çoğu durumda anne adayının cinsel ilişki ihtiyacını
ikinci plana atmasıyla sonuçlanır ve cinsel ilişki sıklığı
azalır. İlişki esnasında memelere dokunulduğunda cinsel
nitelikli uyarandan çok ağrı oluşması, genital bölgenin
kanlanmasının artmasıyla bölgenin nispeten daha ödemli
hale gelmesi ve penisin girişi esnasında ağrı ortaya
çıkması gibi nedenler de libido azalmasına katkıda bulunur.
Tüm bunlarla birlikte gebelikte genital bölge kan akımının
fizyolojik olarak artması anne adayının orgazmı daha
yoğun yaşamasına neden olur. Kanlanma artışı genital
bölgedeki salgı bezlerini de güçlendirdiğinden ilişki
öncesi genital bölgede nemlenme daha kolay hale gelir.
İkinci trimester (3-6 ay arası
dönem)
İkinci trimester anne adayının gebeliğin fiziksel değişikliklerine
uyum sağlamaya başladığı bir dönemdir. İlk aylarda görülen
belirtiler yavaş yavaş ortadan kalkar ve anne adayı
bedensel olarak kendini daha iyi hisseder.
Bu trimester gebeliğe ruhsal uyumun da başladığı dönemdir.
Anne adayı artık gebe olduğu gerçeğini ve hayatına getireceği
değişiklikleri kabul etmiştir. Anne olma fikri birçok
anne adayına heyecan verir.
Bedendeki değişiklikler de kabul edilmiştir. Karnın
büyümesi ve bebeğin hareketlerinin hissedilmesi anne
ve baba adayı için bir mutluluk kaynağıdır.
Böylece ikinci trimesterde fiziksel yakınmalarından
kurtulan ve psikolojik olarak gebeliğe daha çok uyum
sağlayan anne adayında cinsel ilişkiye karşı ilginin
arttığı gözlenir.
Birinci trimesterde başlayan genital bölge ve memelerdeki
kanlanma artışı bu trimesterde de devam eder. Kanlanmanın
artması anne adayının orgazmı çok daha yoğun yaşamasını
sağlar.
Uterus kasılmaları:
Normal bir cinsel ilişki esnasında ve özellikle orgazm
oluştuğunda uterusta kısa süreli kasılmalar meydana
gelir. Bu kasılmalar gebe olmayan ya da gebeliğin ilk
aylarında olan kadın tarafından hissedilmezler. Ancak
uterusun büyümesiyle özellikle ikinci trimesterden itibaren
bu kasılmalar anne adayı tarafından belirgin bir şekilde
hissedilir. Bu uterus kasılmaları esnasında bebeğin
hareketleri geçici olarak azalır. Normal seyreden bir
gebelikte bu kasılmaların bebeğe herhangi bir zararı
sözkonusu değildir. Kasılmalar bittikten kısa bir süre
sonra genellikle bebek hareketleri artmış bir şekilde
yeniden başlar. Bu konuda tecrübesi ya da bilgisi olmayan
anne adayında kasılmalar ve bebek hareketlerinin azalması
endişe kaynağı olabilir.
Üçüncü trimester (6. aydan
doğuma kadar olan dönem)
İkinci trimesterde azalan fiziksel şikayetler bu dönemde
uterusun büyümesine paralel olarak farklı bir şekilde
tekrar ortaya çıkabilir. Yorgunluk, uykusuzluk, mide
problemleri (yanma), uterusta belli zamanlarda oluşan
hazırlayıcı kasılmalar (Braxton-Hicks kasılmaları),
bacaklarda kasılmalar, memelerden süt gelmesi gibi belirtiler,
cinsel ilişki ve orgazm esnasında ortaya çıkan güçlü
uterus kasılmaları libidonun azalmasına ve anne adayının
cinselliği yeniden ikinci plana atmasına neden olabilir.
Yaklaşan doğumun verdiği ağrı duyma korkusu, doğumda
normaldışı bir durum oluşacağı korkusu gebeliğin bu
dönemine damgasını vurabilir.
Uterusun büyümüş olması nedeniyle ilişki esnasında
belli pozisyonlar daha ağrılı ve rahatsızlık verici
olmaya başlar. Çiftlerin bu dönemde değişik pozisyonlar
arasından kendilerine uygun olanını kendileri belirlemeleri
gerekir.
Pelvis bölgesindeki fizyolojik kanlanma artışı ve yoğun
uterus kasılmaları cinsel ilişkiden alınan hazzı ve
orgazmın yoğunluğunu artırır.
Lohusalık dönemi
Lohusalık dönemi doğum eyleminin verdiği tükenmişlik
ve yorgunluk belirtilerinin ortaya çıktığı, aileye katılan
yeni bireyin bakımı için uykusuz kalınan gecelerin yaşandığı
bir dönemdir.
Doğum eyleminde vajina mukozası incelmiş, vajinanın
cinsel uyarıya bağlı olarak verdiği nemlenme cevabı
azalmış, doku travmasına bağlı olarak genital bölgede
şişkinlik ortaya çıkmıştır ve bölge ağrılıdır.
İlişki esnasında ağrı duyma korkusu, epizyotomi (bebeğin
başının çıkması için kesilen bölge) yerine ya da ameliyat
yerine zarar verme korkusu, vücut imajı hakkında olumsuz
düşünceler, emzirme esnasında ortaya çıkan cinsel uyarılmadan
heyecanlanma ya da suçluluk duyma gibi ruhsal değişiklikler
sık gözlenir.
Lohusalık döneminde cinsel uyarılma süresi uzar. Bebeğin
ağlaması ya da emzirme zamanının gelmesi gibi etkenler
annenin ilişki esnasında konsantrasyonunu yitirmesine
neden olabilir.
Sonuç olarak lohusalığın başından 4-6 hafta sonrası
döneme kadar cinsel ilişkiye ilgi azalmıştır. Kadınların
çoğu 6 haftalık aradan sonra ilişkiye tekrar başlamayı
uygun görürler. Bir kısmı ise daha kısa süre içinde
kendilerini hazır hisseder hissetmez cinsel yaşamlarına
kaldıkları yerden devam ederler.
Gebeliğin erkeğin cinsel yaşamı
üzerine etkileri
Baba adaylarında anne adaylarının tersine gebelik esnasında
libidoda önemli değişiklikler meydana gelmez ve gebeliğin
tüm dönemlerinde cinsel ilişki ihtiyacı normal bir şekilde
varlığını sürdürür.
Bunun tersine bazı baba adaylarında gebelik döneminde
önemli ruhsal değişiklikler meydana gelebilir. Bu psikolojik
değişiklikler ileri boyutlara ulaştığında libido azalmasına
ve bedensel belirtilerin de ortaya çıkmasına neden olabilir.
Hatta bazı baba adaylarında ruhsal değişikliklerin ortaya
çıkardığı bedensel belirtiler tedavi gerektirecek kadar
ileri boyutlara ulaşabilir (Couvade sendromu).
Erkekler, eşleri gebe kaldığında genellikle aşağıdaki
üç davranış kalıbından birini uygularlar. Bu davranışlar
çoğu durumda bilinçdışı olarak gelişir:
"İzleyici" kalmayı tercih eden baba adayı
duygusal anlamda kendini gebelik gerçeğinden soyutlar
ve olayı sanki kendi dışındaki bir çevrede oluyormuş
gibi hisseder.
"Katılımcı" olmayı benimseyen baba adayı
duygusal ve diğer açılardan tümüyle eşiyle işbirliği
içindedir. Gebelik gerçeğinin ve yaratmakta olduğu değişikliklerin
tümüyle farkındadır. Sorumluluk duygusu belirgindir.
"İşlevsel" konumdaki baba adayı ise genel
olarak ilk ikisinin arasında bir yerdedir ve duygusal
açıdan gebeliğe uzak olmakla beraber, maddesel sorumluluklarının
tümüyle farkındadır.
Baba adayının "gebeliği"
Anne adayının gebeliği esnasında baba adayında birincil
olarak ruhsal değişiklikler, ileri durumlarda bedensel
belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
Ruhsal değişikliklerin temelinde baba kimliği kazanmakla
artacak olan sorumlulukların yarattığı kaygılar yatar.
Yine özellikle katılımcı baba adayları gebelik ve doğum
konusunda anne adayının yaşadığı endişeleri tümüyle
(bazı durumlarda anne adayından daha yoğun) yaşayabilirler.
Bu endişe ve kaygılar kendini başağrısı ya da belağrısı
şeklinde dışa vurabileceği gibi gerçek bir "gebelik
sendromu" ya da tıbbi adıyla couvade sendromu da
gelişebilir.
"Couvade" aslında bazı ilkel toplumlarda
halen uygulanmakta olan bir gelenektir: Bu geleneğe
göre doğumun ağrısız seyretmesi ve anne ve doğacak bebeğin
kötü ruhlardan korunması için anne adayının doğum sancıları
başlayıp doğum yatağına alındığında baba adayı da bir
yatağa yatırılır ve doğum olana kadar burada bekler.
Bazı baba adayları burada eşleriyle özdeşleşerek doğum
ağrılarına benzer ağrılar bile hissederler.
Couvade sendromu dışarıdan birinin farkedemeyeceği
kadar hafif seyredebileceği gibi gerçek bir ruhsal bozukluk
görüntüsü de alabilir. Couvade sendromu en hafif şekliyle
erkeğin eşiyle birlikte gebelik belirtileri yaşamasıdır.
İleri durumlarda nedeni açıklanamayan başağrıları, kolay
sinirlenme, gerginlik, yerinde duramama, kilo alma,
gaz sancıları, belağrıları gibi belirtiler ya da tam
bir depresyon tablosu ortaya çıkabilir. Bir toplumun
etnik azınlığına ait bireylerde, daha önce çocuğu olanlarda,
ruhsal ya da bedensel sağlık problemleri olanlarda,
düşük gelirlilerde ve özellikle de gebeliğe yoğun duygusal
tepki geliştiren erkeklerde daha sık gözlenir. Couvade
sendromu ek bir stres faktörü yarattığından çiftin gebelikteki
cinsel yaşamını derinden etkileyebilir.
"Gebe erkeğin" kaygılarıyla başa çıkmak zor
olabilir. Couvade sendromu yaşayan erkeklerde psikoterapi
ya da ilaçla tedavi faydalı olabilmektedir. Ancak sendromu
yaşayan kişinin bu belirtilerin kendilerine özgü olmadığını
ve başka erkeklerinde buna benzer ve daha ağır belirtiler
yaşayabileceklerini bilmesi önemlidir.
Cinsel ilişkinin sakıncalı
olduğu durumlar
Düzenli olarak doktor konrollerine giden ve gebeliğinin
tümüyle normal seyrettiği belirlenen ve şu sakıncalı
durumları yaşamayan anne adayları doğuma kadar tüm gebelik
boyunca cinsel ilişkide bulunabilirler. Burada kısıtlayıcı
tek etken anne adayının ilişkiden rahatsızlık ya da
ağrı duymasıdır. Baba adaylarının bu durumlarda anlayışlı
olmaları gerekir.
Gebelikte cinsel ilişkinin kısıtlanması gerektiği dönemler
hakkında çok çeşitli kaynaklarda farklı bilgiler bulmanız
mümkündür. En sık rastlanan bilgi ise "Gebeliğin
ilk iki ayı ile son dört haftası arasında cinsel ilişkide
bulunmak sakıncalı olabilir" şeklindeki bilgidir.
Bazı doktorlar "bebeğim cinsel ilişkiden hemen
sonra düştü" yakınmalarını sık duyduklarından düşük
riskinin en yüksek olduğu ilk iki ayda cinsel ilişkiyi
yasaklamayı uygun görmektedirler. Bu düşünce temelde
yanlıştır. Zira "düşük" olgusu saatler içinde
değil günler içinde gelişen bir süreçtir. Klinik olarak
görünen kısım, yani kanama ve bebeğin düşmesi aşamasına
gelene kadar uterus içinde birçok değişiklik yaşanır.
Bunlar arasında en önemli olanı düşükten günlerce önce
bebeğin çok çeşitli nedenlerle (bu nedenlerin arasında
cinsel ilişki hiçbir zaman yoktur!) ölmesidir. Bebeğin
ölmesiyle gebelik hormonları azalır ve dolu olan uterusun
tahliyesi için hazırlıklar başlar. Salgılanan maddeler
serviksin (rahimağzı) yumuşamasına neden olur ve belli
bir aşamada uterus kasılmaları başlayarak patolojik
gebelik ürünleri vücuttan uzaklaştırılır. Cinsel ilişki
bebeğin ölmesine değil, bebek ölmüşse uterusu kasıcı
etkileriyle düşük sürecinin (yani ölü bebeğin atılmasının)
hızlanmasına neden olur. Yani cinsel ilişki bir anlamda
düşük sürecinin başlaması için gerekli hazırlık sürecini
hızlandırmıştır.
Buna karşı sorulacak bir soru şudur: Eğer cinsel ilişki
düşmeyecek olan bir bebekte düşüğe neden olmayacaksa
ve düşecek olan bebek ilişki olsa da olmasa da zaten
düşecekse, neden doktorlar düşük tehdidinde cinsel ilişkiyi
yasaklamaktadırlar?
"Düşük tehdidi" karmaşık bir durumdur. Ultrasonun
klinik kullanıma girmesiyle düşük tehdidinin tanımı
da değişmiştir. Önceleri gebeliğin halen devam ettiği
ancak kanamanın da olduğu durumlarda uterus içindeki
bebeğin durumu bilinmeden tüm olgulara "düşük tehdidi"
adı verilirdi. Oysa günümüzde kanama ile başvuran bir
anne adayında ultrasonla incelenen bebek canlıysa düşük
tehdidi adı verilmektedir. Bu durumda uterusta "harekete
neden olacak" hertürlü müdahaleden (elle muayene
ve cinsel ilişki gibi) kaçınmak bu olguların bir kısmının
normale dönmesini sağlayabilmektedir.
Aynı şekilde gebeliğin son dört haftasında cinsel ilişkiyi
yasaklayan doktorlar da ilişki esnasındaki kasılmaların
bebeğe giden oksijeni azaltacağı endişesini taşımaktadırlar.
Ancak ilişki esnasında ortaya çıkan kasılmalar normal
doğum eyleminde ortaya çıkacak kasılmalardan daha güçlü
değillerdir ve daha uzun da sürmezler. Bu durumda normal
seyreden bir gebelikte son haftalarda cinsel ilişkiyi
yasaklamak yersiz gibi görünmektedir.
Ancak gebeliğin son haftalarında cinsel ilişkide büyüyen
uterusun yarattığı mekanik engel yüzünden problem yaşanabilir.
Bu yüzden klasik cinsel ilişki pzisyonu (erkek üstte)
yerine kadının üstte olduğu pozisyon ya da kadının diz
dirsek durumunda olduğu pozisyonu tercih etmek uygun
olur.
Lohusalık döneminde ise görüşümüze göre uterusun gebelik
öncesi döneme gerileme süreci olan ilk dört haftalık
dönemde cinsel ilişkide bulunulmaması gerektiğine inanıyoruz.
Bu dönem epizyotomi ya da sezeryan yaralarının da iyileşmesi
için oldukça yeterlidir.
GEBELİKTE CİNSEL İLİŞKİ ŞU DURUMLARDA KISITLANMALIDIR
Önceki gebeliklerinde: tekrarlayan
düşük, erken doğum, serviks yetmezliği ve buna bağlı
erken doğum ya da düşük öyküsü olan,
Mevcut gebeliğinde: düşük tehdidi,
erken doğum tehdidi, erken membran rüptürü, vajinal
kanama, genital bölgede enfeksiyon gibi normaldışı durumları
olan anne adaylarının bu normaldışı durum ortadan tümüyle
kalkana kadar cinsel ilişkide bulunmamaları gerekir.
İlişkinin yasak olduğu süre doktor tarafından belirlenir.
Bebeklerinde ağır gelişme geriliği ya da başka nedenlerle
fetal distres gelişme riski yüksek olan anne adaylarının
da doktorlarının belirlediği bir dönemden itibaren cinsel
ilişkide bulunmamaları gerekir.
Bu risk faktörlerini taşımayan
anne adaylarında cinsel ilişki anne adayının kendini
rahatsız hissetmemesi koşuluyla tüm gebelik boyunca
devam edebilir.
Baba adayında cinsel yolla bulaşan hastalık saptandığında
ise enfeksiyon tedavi edilmeli ve doktor önerisine göre
hareket edilmelidir.
Vajinal
kanama
İster ilişki sonrasında olsun, ister ilişkiden bağımsız
bir zamanda meydana gelsin ve miktarı ne olursa olsun
gebelikte kanama hemen doktor değerlendirmesi gerektiren
bir durumdur.
Gebelikteki tüm kanamalarda normaldışı durumun etkileri
tümüyle silinene kadar cinsel ilişkiden ve orgazmdan
kaçınmak gerekir. Yeniden güvenli bir şekilde cinsel
ilişkiye başlayabilme konusunda doktorunuzun vereceği
karara uymalısınız.
Birinci trimesterde oluşan kanamaların en sık nedeni
düşük tehdidi ya da düşüktür. Düşük tehdidi durumlarında
süresi doktorunuz tarafından belirlenmek üzere cinsel
ilişki doktor tarafından yasaklanır.
Placenta previa (plasentanın doğum kanalını tıkaması)
durumunda ilişkinin mekanik etkisi ya da orgazmın uterusu
kasıcı etkisi kanamaya neden olabilir. Bu nedenle placenta
previa saptandığı andan itibaren genellikle cinsel ilişki
yasaklanır. Bazı durumlarda başta previa tanısı konan
anne adaylarında gebeliğin ilerlemesiyle plasenta doğum
kanalı girişinden uzaklaşarak yukarıya göç edebilir.
Bu durumlarda placenta previa tanısı ortadan kalktığından
ilişki tekrar serbest bırakılır.
Erken
Doğum Tehdidi
Orgazm olsa da olmasa da özellikle gebeliğin sonuna
doğru cinsel ilişki esnasında uterusta anne adayı tarafından
hissedilebilen kasılmalar olmaktadır. Bu kasılmalar
daha önce doğum yapmış anne adayları tarafından daha
kolaylıkla hissedilirler. Ancak bu kasılmalar erken
doğumu başlatacak nitelik ve şiddete sahip değildirler.
Bu yüzden normal gebelikte cinsel ilişkinin erken doğuma
yolaçmadığı kabuledilir. Ancak erken doğum eylemi nedeniyle
tedavi gören ve/veya erken doğum yapma açından yüksek
risk faktörü olan anne adaylarının doktorlarının belirlediği
gebelik haftaları arasında cinsel ilişkiden kaçınmaları
gerekir.
Yoğun meme başı uyarısı da kasılmaları başlatabilen
bir etken olduğundan cinsel ilişki esnasında meme başı
uyarısında şiddetli kasılmalar hisseden ve/veya erken
doğum yapma riski yüksek olan anne adaylarının da bu
eylemden kaçınmaları gerekir.
Erken
Membran Rüptürü (EMR), genellikle enfeksiyon
temelinde gelişen bir durumdur. Dahası enfeksiyona bağlı
gelişen EMR sonrası fetus ve amnios sıvısı vajinadan
gelen tüm bakteri ve diğer enfeksiyon etkenleri karşısında
korumasız hale gelir. Bu yüzden EMR gelişen anne adaylarının
doktorlarının önerdiği şekilde aktif cinsel ilişkiden
kaçınmaları gerekir.
|