Yaşamı
konusunda yeterli yoktur. Nerede, hangi yılda doğduğu
kesin olarak bilinmemekle beraber, Eskişehir'e bağlı Sariköy'un,
Yunus'un memleketi olduğu sanılmaktadır. Mezarı da Eskişehir'de,
Sarikoy'dedir. Olum tarihi 1321'dir. Bugün bu koy Yunus
adıyla anılmaktadır.
Ilk Bektasi sairimiz olup, Tapduk Emre'ye manevi alanda
hizmet ederek yetişmiştir .Risaletu'n-Nushiyye isimli
bir didaktik mesnevi'si vardır.Konya'ya giderek Mevlana
ile tanismistir.
Yunus Emre'nin şiirinde, edebiyat tarihi bakımından,
dil, düşünce, duygu ve yaratıcılık gibi dört önemli
sorun sergilenir. Bu sorunlar bir görüş ve inanış bütünlüğü
içinde ele alınır, insan konusunda odaklaştırılır. Şiirde
işlenen konular ise insan, Tanrı, Varlık Birliği, sevgi,
yaşama sevinci, barış, evren, ölüm, yetkinlik, olgunluk,
alçakgönüllülük, erdem, eli açıklık gibi genellikle
gerçek yaşamı ilgilendiren kavramlardır. O, bu kavramları,
şiirinin bütünlüğü içinde temel öğe olarak sergilemiştir.
İnsan bir "sevgi varlığı"dır, tin ile gövde
gibi iki ayrı tözden kurulmuştur. Tin tanrısaldır, ölümsüzdür,
gövdede kaldığı sürece geldiği özün ve yüce kaynağa,
tanrısal evrene dönme özlemi içindedir. Gövde dağılır,
kendini kuran öğelere ayrılır. İçinde insanın da bulunduğu
tüm varlık evreni toprak, su, ateş ve yel gibi dört
ilkeden kurulmuştur. Bu dört ilke yaratılmıştır, yaratıcı
da Tanrı'dır. Tanrı, bu dört ilkeyi yarattıktan sonra,
ayrı ayrı oranlarda birleştirerek varlık türlerinin
oluşmasını sağlamıştır. İnsan sevgi yoluyla Tanrı'ya
ulaşır, çünkü insanla Tanrı arasında özdeşlik vardır.
Ancak, insanın bu madde evreninde bulunması, tinin tanrısal
kaynaktan uzak kalması bir ayrılıktır. Bu ayrılık insanı,
yaşamı boyunca Tanrı'yı düşünme, ona özlem duyma olaylarıyla
karşı karşıya getirmiştir. Gerçekte insan-Tanrı-evren
üçlüsü birlik içindedir, var olan yalnız Tanrı'dır,
türlülük bir "görünüş"tür. Çünkü Tanrı, kendi
özü gereği, bütün varlık türlerini kapsar, her varlıkta
yansır. Evreni kuran öğelerle insanın gövdesini oluşturan
ilkeler özdeştir. Bu özdeşlik tanrısal tözün bütün varlık
türlerinde, biçimlendirici bir öğe olarak bulunmasından
dolayıdır. Tanrısal tözün nesnel varlıklarda bulunması
bir "yansıma" niteliğindedir, çünkü Tanrı
yarattığı nesnede yansıyınca "oluş" gerçekleşir.
Sevgi insanda birleştirici, bütünleştirici bir eğilim
niteliğindedir. Yunus Emre, sevgiyi Tanrı ve onun yarattığı
tüm varlıklara karşı duyulan bir yakınlık, bir eğilim
diye anlar. Sevginin ereği yüce Tanrı'ya ölümsüz olana
kavuşmak, onun varlığında bütünlüğe ulaşmaktır. Tanrı
insanla özdeş olduğundan kendini seven Tanrı'yı, Tanrı'yı
seven kendini sever. Çünkü sevgi kendini başkasında,
başkasını kendinde bulmaktır. Sevginin olmadığı yerde,
öfke, kırgınlık, çözülme ve birbirinden kopukluk gibi
olumsuz durumlar ortaya çıkar. Sevginin değerini yalnız
seven bilir, sevmek de bir bilgelik, bir olgunluk işidir.
Yeterince aydınlanmamış, Tanrı ışığından yoksun kalmış
bir gönülde sevginin yeri yoktur. Bütün varlık türlerini
birbirine bağlayan, onları tanrısal evrene yönelten
sevgidir. Sevgi bir çıkar aracı olmadığından seven karşılık
beklemez. Dost kişi gerçek seven kimsedir (âşık). Dost
başka bir anlamda da Tanrı'dır, kişinin gönlünde ışıyan
tözdür.
Yunus Emre'de yaşamak tanrısal tözün bir yansıması
olan evrende sevinç duymaktır. Çünkü, bütün varlık türlerinde
Tanrı görünmektedir, bu nedenle severek, düşünerek yaşamayı
bilen kimse her yerde Tanrı ile karşı karşıyadır. Yaşamak
belli nesnelere bağlanmak, yalnız gelip geçici varlıkları
edinmek için çırpınmak değildir. Böyle bir yaşama biçimi
kişiyi tanrısal tözden uzaklaştırdığı gibi yetkinlikten,
bilgelikten de yoksun kılar. Yunus Emre'nin dilinde
bilge kişinin adı "eren"dir. Eren barış içinde
yaşamayı, bütün insanları kardeş görmeyi, kendini sevmeyeni
bile sevmeyi bilen kişidir. Onun gönlü yalnız sevgiyle,
dostluk duygularıyla doludur. Evreni bir tanrısal görünüş
alanı olarak bildiğinden, erenin evrene karşı da sevgisi,
saygısı vardır. Erenin gözünde insan bir küçük evrendir,
büyük evren ise tanrısal tözün kuşattığı sonsuz varlık
alanıdır. Eren olma aşamasına ulaşmış kişide erdem,
alçakgönüllülük, eli açıklık, yetkinlik, olgunluk bir
bütünlük içinde bulunur.
Ölüm tinin gövdeden ayrılıp tanrısal kaynağa dönmesiyle
gerçekleşir. Bu nedenle ölüm tinle gövde arasında bir
ayrılıktır. Gerçekte ölüm yoktur, tinin ölümsüzlüğe
ulaşması, yüce kaynağa dönüşü vardır. Çünkü, bütün varlık
türleri tanrısal tözün yansıması olduğundan, salt ölüm
de söz konusu değildir. Ölümün bir başka anlamı da bilgiden,
erdemden, yetkinlikten, sevgiden yoksun kalmaktır.
Yunus Emre'nin şiirinde Yeni-Platonculuk'tan kaynaklanan
Tasavvuf öğretisinin bütün sorunları bulunur. Bunlara
yeni bir çözüm getirmez, Yeni-Platonculuk'un yöntemine
dayanarak yorumlar ileri sürer. Bu nedenle onun şiiri
Yeni-Platonculuk'un Türkçe açıklanışıdır.
Yunus Emre'nin edebiyat tarihi bakımından, önemli bir
yanı da Anadolu'da, Türkçe şiir dilinin öncüsü olması
ve tasavvuf sorunlarını yalın, kolay anlaşılır bir dille
söyleyişi nedeniyledir. Şiirlerinin ölçüsü, Türkçe'nin
ses yapısına uymayan "aruz" olmakla birlikte
söyleyişi akıcı, sürükleyici bir nitelik taşır. Tasavvufun
en güç anlaşılır kavramlarını, Türkçe'nin ses yapısına
uygun biçimde dile getirir, şiirinde duygu ve düşünce
birliğinden oluşan bir derinlik görülür. Yer yer yalın
halk söyleyişine yaklaşan dilinde anlam-uyum bağlantısı
bütüncül bir içerik taşır. Ona göre önemli olan bir
sözü etkili biçimde söylemektir. Bu nedenle sözün boş
bir kavram olmaması, bir varlık sorununu, bir düşünceyi
dile getirmesi gerekir. İnsan ancak söz söyleme yetisiyle
insandır, konuşan Tanrı durumundadır. Yunus Emre'de
Türkçe, şiir dili olma yanında, düşünceyi içeren, açıklayan
bir odak özelliği kazanmıştır.
Yunus Emre'nin biri şiiri, öteki düşünceleriyle olmak
üzere, iki yönlü bir etkisi vardır. Gerek dili, gerek
görüşleri bakımından halk şiirinin de öncüsü sayılmaktadır.
Özellikle tasavvuf inançlarını benimseyen Alevi-Bektaşi
geleneğini sürdüren halk ozanları üzerindeki etkisi
büyük olmuştur.
|