Müslümanların iki büyük bayramından biri. Ramazan ayında
tutulan bir aylık orucun bitiminde Şevval ayının ilk
üç günü müslümanların bayram günleridir. Ramazan bayramına,
o gün fıtır sadakası verilmesinden dolayı "Fıtır
bayramı" adı da verilmektedir.
Resulullah (s.a.s) Medine'ye hicret ettiği zaman Medinelilerin
eğlenip neşelendiği iki bayramları vardı. Hz. Peygamber
Medinelilere özgü olan, cahiliye izleri taşıyan bu bayramların
yerine bütün müslümanların sevinip eğleneceği İslâm'ın
iki bayramını onlara haber verdi:
"Allahu Teâlâ size, kutladığınız bu iki bayramın
yerine, daha hayırlısını, Ramazan bayramı ile Kurban
bayramını hediye etti". (1)
Bayram, Ramazan çıkıp bayramın başladığı Şevval hilalini
görmekle, havanın bulutlu olması durumunda da Ramazan'ı
otuz gün tutmakla başlar. Ramazan'ın yirmi dokuzunda
hilal görünürse, ertesi gün Şevval'in biridir ve bayram
yapılır. (2)
Ramazan bayramı, bir aylık oruçtan sonra yeme-içmenin
ve her türlü helal nimetten yararlanmanın mübah olduğu;
müslümanların eğlenip birbirlerini ziyaret ettikleri,
hediyeleştikleri; çocukların, fakirlerin ve kimsesizlerin
sadaka verilerek sevindirildiği; kısaca İslâmî kardeşliğin
toplumun her kesiminde canlı olarak yaşandığı; bütün
bunlarla birlikte Allah'a karşı da sorumluluklarının
bilinciyle topluca namaz kılıp birbirine nasihat ettikleri
sevinç günleridir. Ramazan bayramında yapılması vâcib
olan fıtır sadakası vermek, bayram namazı kılmak gibi
ibadetlerin yanında sünnet, müstehab olanları da vardır.
Ramazan'ın ilk gününde oruç tutmak ise haramdır.
Ramazan bayramı sabahı erken kalkıp bayramın canlılığını
hissetmek, diğer günlerden farklı bir gün olduğunu görmek,
cünüp olsun olmasın guslederek temiz (mümkünse yeni)
elbiseler giymek, pis kokulu yiyeceklerden uzak durmak,
ağzı misvaklayıp fırçalamak, güzel kokular sürünmek,
saçı-sakalı, tırnakları ve vücudun diğer yerlerindeki
kılları sünnete uygun bir şekilde temizleyip düzene
koymak, İslâm'ın adabından olan güzel şeylerdir ve müstehabtır.
Ayrıca fertlerin birbirine karşı diğer günlerden daha
fazla güleryüzlü davranması, neşeli görünmek, topluca
bayram namazına gitmek; namazdan önce varsa hurma, hurma
yoksa tatlı bir şey yemek; bunun da bir, üç, beş gibi
tekli olmasına dikkat etmek; namaza giderken Allah'ı
zikretmek, karşılaşılan müslüman kardeşlerle selamlaşıp
bayram sevincini paylaşmak, bu günü daha bir anlamlı
kılacak davranışlardır ve Hz. Peygamber'in sünnetleridir.
Yakın akrabaların birbirini ziyaret edip sorması, ihtiyaç
içinde olanlara yardımcı olunması gerekir. Ana-babayı
unutmamak, hiç olmazsa bayram günlerinde kendilerini
ziyaret edip gönüllerini almak müslüman evlatların terketmemesi
gereken dinî bir yükümlülüktür.
Zengin olunsun fakir olunsun, bayram gününde güç yettiğince
sadaka vermek, daha fazla müslümanla karşılaşıp sevinci
paylaşmak için namaza gidilen yoldan gelmeyip başka
bir yoldan dönmek sünnettir. Sadakaların dışında, üzerlerine
vâcib olan müslümanlar, bayram namazından önce "fitre"
adı verilen fıtır sadakalarını verirler. Şâfiî, Mâlikî
ve Hanbelîlere göre sadaka-i fıtır farz, Hanefi mezhebine
göre vâcibdir (3). Bayram namazından sonra müslümanların
birbirleriyle bayramlaşıp musâfaha yapmaları, kucaklaşmaları
İslâm'ın hoş karşıladığı güzel geleneklerdir.
Sabah namazından sonra bayram namazına kadar hiç bir
namaz kılınmaz. Bu konuda İbn Abbâs'tan gelen bir rivâyet
şöyledir: "Nebiyyi Ekrem (s.a.s) fıtır bayramı
günü yalnız iki rekât kıldırıp ondan evvel de sonra
da hiç bir namaz kılmadı..." (4).
Bayram namazının cami-mescid gibi kapalı yerler yerine
açık alanda, geniş ve düz bir meydanda kılınması sünnettir.
Medine'ye bin arşın uzaklıkta bir yer vardı ki buraya
"Musallâ" adı verilmişti. Bayram namazları
da burada kılınırdı. Ebû Saîd el-Hudrî diyor ki: "Resulullah
fıtır bayramı ile kurban bayramı günlerinde Musallâ'ya
çıkardı. İlk başladığı şey namaz olurdu. Sonra namazdan
çıkıp, cemaat saflarında otururken ayakta onlara dönüp
vaaz eder ve istediklerini tavsiyede bulunurdu. Abdullah
b. Sâib şöyle anlatır: "Resulullah (s.a.s) ile
bayram namazında bulundum. Namazı bitirince; Biz hutbe
okuyacağız, dinlemek isteyen otursun dinlesin, gitmek
isteyen de gidebilir" buyurdu (5).
Bayram namazlarında ezan okunmaz. Bu konuyla ilgili
pek çok hadis vardır. Ancak, halkın namazı kaçırmaması
için çağrı yapılabileceği yönünde mürsel hadisler de
vardır. Örneğin, "Resulullah, bayramlarda essalâtü
câmiah (Topluca namaz kılmaya buyrunuz) diye nidâ etmeyi
müezzine emir buyurmuşlardır... Dolayısıyla bu rivâyeti
kabul edip 'namaza gelin' gibi sözlerle namaza çağırmak
mekruh olmaz. Ancak "Hayyaalessalah" gibi
ezan cümleleriyle nidâ edilirse bu mekruh olur"
(6) diyen âlimler de vardır.
Kadınların bayram namazına gidip gidemeyecekleri konusunda
da farklı görüşler vardır.
Peygamberimiz zamanında kadınların bayram namazına
gittikleri bir çok sahih hadisle sabit olmuş bir gerçektir.
Hattâ şu hadis hayızlı kadınların dahi namaza durmamak
şartıyla namaz yerine gidebileceklerini göstermektedir:
Ümmü Atiyye'nin bildirdiğine göre
"Taze, kocaya varmamış kızlara, hattâ hayızlı olanlara
varıncaya kadar bütün kadınlar namazgaha çıkar, o günün
bereketinden nasiplenmek ümidiyle erkeklerle birlikte
tekbir getirir, onlarla beraber dua ederlerdi. Yalnız,
hayızlı olanlar Musallanın haricinde kalıp cemaatin
tekbir ve dualarında hazır bulunurlar (namaza katılmazlardı)"
(7).
Diğer bir rivâyette İbn Abbas diyor ki:
"Resulullah, kadınların hutbeyi işitmediklerini
düşünerek Bilâl'i alıp onların yanına geldi, onlara
vaaz ederek sadaka vermelerini emretti. Kadınlar küpesini,
yüzüğünü Bilâl'in eteğine atıyorlardı" (8).
Bütün bunlara rağmen, ahlak ve namusa verilen değerin
azaldığı, fitne ve fesadın yaygınlaştığı ortamlarda
kadınların cemaate katılmayıp evlerinde durmaları İslâm'ın
ruhuna daha uygundur.
Ramazan bayramının tespiti kamerî aylardan Şevval hilalinin
görünmesiyle olduğu için, hilalin görünüp görünmediği
hakkında kesin bir sonuca varılamaz da Ramazan orucunun
otuzuncu günü, o günün bayram olduğu anlaşılırsa, orucu
iftar edip bayram yapmak gerekir. Ancak, bayram namazı
öğle vaktine kadar kılınabileceği için, eğer o günün
bayram olduğu öğleden önce anlaşılmışsa, bayram namazı
hemen kılınır; yok eğer öğleden sonra oruçlar açılmışsa,
ilk gün bayram namazı kılınmaz. İkinci gün kılınıp kılınmayacağı
konusunda İslâm âlimleri arasında görüş farklılığı vardır.
"Bir grup insan (binek üzerinde oldukları halde)
Resuluüllah'a gelerek, bir gün önce hilali gördüklerine
şâhitlik ediyorlardı. Resuûlullah onlara, iftar etmelerini,
ertesi sabah da Musallâ'ya gitmelerini emretti"
(9) hadisini delil kabul eden Hanefi ve Hanbelîler,
bayram namazının ikinci günü kılınabileceği görüşündedirler.
Şâfiîler bayram namazını sünnet kabul ettikleri için,
onlara göre ikinci günü kılınmaz.
Bayramlarda eğlenmek ve hattâ oyunlar oynamakta bir
sakınca yoktur. Ancak, İslâmî kuralları, haramı, helali,
utanma duygusunu, ağırbaşlılığı, israfı ve kâfirlere
özenip onlara benzememeyi akıldan çıkarmadan, müslüman
şahsiyetine yakışır bir şekilde olmasına dikkat etmek
gerekir.
Fedakar KIZMAZ
Şamil İslam Ansiklopedisi
1) Sünen-i Ebû Dâvud, Salat, 239
2) Sünen-i Ebû Dâvud, 3/306
3) Tecrid-i Sarih, Tercümesi, 367
4) Tecrid-i Sarih Tercümesi III, 174
5) Ebu Davud II, 225
6) Tecrid-i Sarih, III, 181
7) Tecrid-i Sarih, III, 183
8) Sünen-i Ebu Dâvud, Salat, 239,241
9) Sünen-i Ebû Dâvud, II, 227 |