Bize
sorulsa belki biz de muhtemelen ikiye bölüneceğiz. Ben
mesela normal doğum istiyorum. Neden, çünkü bir arkadaşım
vardı, geçenlerde sezeryanla doğdu, annesini ilk gördüğünde
annesi hala baygın bir şekilde yatıyormuş ve bu çocuk
iki saat aç beklemiş, düşünseniz ya iki saat. En azından
bari spinal veya epidural ya da herneyse öyle anestezi
verselerdi de çocuk aç kalmasaydı...
Burada bir arkadaş var, kendisi biraz iri yapılı (laf
aramızda tosuncuk, 38. haftaya geldi 4000 gram geliyor...)).
Bu çocuk sezeryan istemekte haklı, sığmıyor işte doğum
kanalına, annesinin boyu 1.60.
Başka bir arkadaş var burada, "ben yan duruyorum
bir türlü başaşağı gelemedim." diyor, bu da sezeryan
istemekte haklı...
Bir de burada ikizlerimiz var, bunlar tüp bebekle oluşmuşlar.
O kadar komikler ki, biri başaşağı duruyor, biri başyukarı,
her taraf kol-bacak, kordon dolu. Birisini hıçkırık
tuttuğunda diğerini de tutuyor, birisi uyurken diğerinden
bir tekme yiyor uyanıyor, gerçekten hoş bir ikili oluşturmuşlar.
İyi ki aralarında bir zar var, o da olmasa iyice birbirlerine
girecekler. Onlar bakalım ne şekilde doğacaklar...
Size komik bir olay daha anlatıyım. Geçenlerde bizim
bir arkadaşın annesi ultrasona giriyor. Klasik cinsiyet
baktırma olayı. Bizimkisi de bu olaya karşı, anne ve
babasına sürpriz olsun istiyor. Ve genital bölgesini
öyle bir kapatıyor ki, zavallı doktor bakmış bakmış
bulamamış, sonra da kafayı yemiş.:)) İşte böyle, biz
istemezsek cinsiyeti göstermeyiz.
Bizim bir arkadaş var, 42. haftası dolmuştu, ama hala
doğmak istemiyordu, tabii rahat yeri buldu, sıcacık,
istediği herşey geliyor, fakat geçenlerde sıvısı azalmaya
başlayınca panik oldu hemen ağrıları başlattı ve doğdu.
Benim doğumuma ne kadar kaldığını merak edenler olacaktır.
Hiç acelem yok, belki hep burada yaşarım, bilemiyorum
şimdiden.
Biraz da heyecanlıyım galiba. Nasıl olacak acaba? Bir
abimiz doğum sonrası gönderdiği e-mail'de doğum olayını
şöyle tarif etmişti:
"Birden etrafında bir baskı hissediyorsun, adeta
etrafındaki duvarlar kasılarak üzerine üzerine geliyor.
Sonra tekrar gevşeme sonra tekrar kasılma. Bir tünele
giriyorsun ve burada ilerlemeye başlıyorsun. Tünelde
etrafta tümsekler çukurlar falan var, başını öyle bir
hareket ettirmelisin ki o tümseklerden geçebilesin.
("Aslında oldukça zevkli bir deneyim. Bilgisayar
oyunu gibi") Sonra birden etrafındaki su kesesi
açılıyor, çıkışa yaklaştığını hissediyorsun. Biraz daha
ilerlediğin zaman artık sesleri daha net duymaya başlıyorsun.
"Ikın, derin nefes al." gibi sesler duymaya
başlıyorsun. Sonra başın dışarı çıkıyor, iki el sana
uzanmış seni bekliyor sen "tamam yardım geldi"
diyorsun, eller seni çıkarıyor, ancak sonra popona şaplağı
yiyorsun ve ağlamaya başlıyorsun. Sonra seni sıcacık
bir yere yatırıyorlar. Başında garip giyimli bir şahıs.
"Annem nerde?" diye ağlaman üzerine seni sarıyorlar
ve annene teslim ediyorlar. "
Herşey iyi de şu şaplak olayı olmasa daha iyi olurdu.
Aslında şaplak yerine ayak altlarını gıdıklama şeklinde
uygulayan merkezler varmış, ben anneme söyleyeyim de
beni orada doğursun. Şaka, şaka... Dünyaya ilk geliş
ilk soluk için bu uyaran gerekli, hem şaplak değil daha
çok sıvazlama şeklinde, ben biliyorum. Dünya böyle işte
birşeyden çok aşırı korkanlar o olayı yaşadıktan sonra
aynı olayı yaşayan ve korkmayan insanlara tahammül edemiyorlar
ve o yüzden aslında olmayan şeyleri abartarak anlatıp
korkutmaya çalışıyorlar. Bunu benim annemde de denediler,
başarılı olamadılar, o bilgiyi kaynağından almayı ve
güvenilir olanı almayı tercih ediyor.
Bu kadar gevezelik yeter, ben birazdan annem ve babamla
bizim doktora gidiyorum. Bakalım bu sefer neler söyleyecek
doktor.
|